Sunday 7 February 2010

Gün 19 – 20 Ocak 2010

0515’te kalkiyorum, tras, postal boyasi vs. derken saat 0600’da kahvalti (zeytin, kutu beyaz peynir, kutu bal, haslama sosis ve bal). Kahvalti sonrasi ictima alanindayiz, 0730’a kadar mintika vs. ile vakit geciyor, arada silah da veriyorlar. Oldukca ayaz var, her taraf donmus. 0740’ta uygun adim talim sahasina geliyoruz, 0800’e kadar sogukta bekliyoruz. Arada bizi tek er egitim sahasindan (yani asil acemi egitiminin yapildigi sahadan) gecirip gözden irak bir yerde dikiyorlar. Tek er egitim sahasi asagidaki gibi bir yer (tabii sigorta sirketi karismiyor bizde :o) )



Orada da öyle bekliyoruz. 0840’ta tüfekleri catiyoruz, konferans salonuna. 0900-1020 arasinda konferans salonunda bekledik, 1030 gibi en sonunda EDOK komutani orgeneral geldi ve bir „egitim & doktrin“ komutanindan ne bekleniyorsa, nasil bekleniyorsa onu o sekilde söyledi. 1140 gibi bitti bu konferans, neyseki fazla öksürmedim. Bütün konferansin en komik yani bütün kadrolu askerlerin, rütbelilerin hepsi hücum yeleklerini giymisler, migfer takmislar vs. Tam bir göz boyama, EDOK komutani görünce herhalde „adamlar Irak hududunda tatbikati birakip beni dinlemeye geldiler“ diyecek.

Buradan cikip yemekhâneye, ögle yemegi (corba, pilav, Izmir köfte, mandalina). 1330’a kadar serbestiz, 1330’da ictima var gene. 1400’te uygun adim talim sahasina gidiyoruz, 15 dakika aninda sigara molasi. Dizildik, sabah cattigimiz silahlari aldik, yandaki talim sahasina cikiyoruz, oraya giderken katettigimiz 50m’de cok yoruldugumuz icin olsa gerek, bir 15 dakika istirahat daha veriyorlar. Yani uzun lafin kisasi son günler bos bos beklemekle geciyor artik. 1630’a kadar bekliyoruz, muhabbetle zaman geciyor. Bazilari talim sahasinda ne kadar uzaga tas atabileceklerini test ediyorlar. 1630’da uygun adim yemekhâneye. Silahlari biraktik önce, akabinde aksam yemegi (yayla corbasi, yumurtali ispanak, nohutlu pilav, sütlac). Ben ayin 18’inden beri aksam yemegi yemeyi biraktim ama nohutlu pilavi falan mönüde görünce de yesem mi acaba diye düsünmüyor degilim arada.

Gene „bostur“ ümidiyle internete gidiyorum, sonra telefonla konusuyorum. Bu arada ilac dagitim saati geldi, girip 3 tane OR-GRIP hapi aliyorum. 1930’da siddetli bir yagmur altinda komutanlik saati icin yemekhâneye giriyoruz gene. Konu rütbeler. Bu arada „askerin her isi kendi görmesi“ prensibine bir örnek daha yasiyoruz. 5 kisinin isimleri okunuyor, bunlar cikiyorlar. Sonradan ögrendigimiz üzere cikanlarin hepsi elektrik-elektronik mühendisleri. Meger bir telsiz bozulmus, tamir edebilirler mi diye toplamislar. Bu böyle arada sirada olan bir olay degil. Daha ilk günlerde 3 kisi duvarci-sivaci ayrildilar ve yanlis bilmiyorsam askerlikleri bitene kadar siva yapip fayans dösediler. Ilk baslarda bu olay, yani askere gelenlere bu sekilde is yaptirilmasi sacma da gelse bir süre sonra bunun „askerin her kosul altinda kendine yetebilme zarureti“nin bir parcasi oldugunu düsünmeye basladim. Elbette Burdur’dan duvarci cagirip is yaptirabilirler, ama mütemadiyen en kötü hal olan savas halinde her isini kendi halledebilen bir durumda olmasi da lazim askerin.

Bu arada askerligini nispeten rahat gecirmek istiyorsan en iyi is „yazicilik“. Bizim mangadan iki kisi askerligin basinda yazici ayrildilar, ikisi de bütün askerliklerini kapali büroda form doldurarak falan gecirdiler. Yani bizim yaptigimiz askerlik degildi, onlarinki ama hic degildi. Ama tabii yanlis bilmiyorsam atis bile yapmadilar, hicbir sey görmediler, o da cekilir sey mi, ayri.

2000’de komutanlik saatinden cikiyoruz, bu son komutanlik saatimiz. Yemekhâneden cikinca bir de bakiyoruz lapa lapa kar yagiyor. 2010 koguslarda sayim, akabinde de yatiyoruz.

No comments:

Post a Comment