Saturday 6 February 2010

Gün 13 - 14 Ocak 2010

0530 kalkis (nasil, sürpriz oldu degil mi bugün bu saatte kalkmam?). Tras, giyinme, postal boyama vs. 0630 yemekhâne önünde sayim, kahvalti (dil peyniri, salam, cay, bir paket findikli kek, 8-10 siyah zeytin). 0645 gibi kahvalti bitti, akabinde gene bir bekleme seansi. Bu bekleme seanslari sirasinda edindigim bir izlenim de Türkiye’de icilen sigaranin herhalde önemli bir miktarini askerin ictigi yönünde. Her, ama istisnasiz her molada ilk sorulan soru “sigara icebilir miyiz?” Neyseki acik havadayiz da benim gibi sigara kullanmayanlari fazla rahatsiz etmiyor bu durum. Fakat sanirim askeriyede nizamiye icinde sigarayi yasaklasalar Türkiye’de sigara tüketimi ciddi sekilde azalir. Bu sadece askere degil, subaylara da özgü, onlar arasinda da fosur fosur icenler dolu.

Neyse, bir süre sonra yakalari indirdik, eldivenleri cikardik, tipik ictima kiligini aldik yani ve tabur ictima alanina gittik. Tabur komutani binbasi geldi. Bu istisnai durumun nedeni koguslardan birinde hirsizlik olmasi. Dövizlilerden birinin 50 avro ve 200 lirasini calmislar. Adam dolapta birakmis parayi, tabii büyük tedbirsizlik ancak gene de son derece nâhos bir durum. Dolayisiyla binbasi “kimse onlar gelsinler bana, paraya ihtiyacimiz vardi desinler, ben cebimden verecegim” dedi, gene vurguladi: Para, pasaport vb. degerli esyani mutlaka daima üzerinde tasi.

Bugün egitim programi degismis, tam gün konferans. Uygun adim konferans salonuna. Birinci konu devlet, millet, vatandaslik bilinci, vatan nedir, vatandaslik sorumluluklari neler; ikinci konu mütareke yillarinda Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulus süreci, Atatürkcülük ve Atatürk ilkeleri. Milli Egitim müfredatinin coskuyla tekrarindan olusan bir iki film gösterildi vatandaslik konusunda. Ilgi ceken bir detay filmdeki cumhurbaskaninin hâlâ Sezer olmasi.

1200 gibi ögle yemegi arasi, yemekte bugday corbasi, kuru fasulye, bulgur pilavi ve sogan var. Yani „kogusun yasanilabilirligini olumsuz etkilemek icin nasil bir mönü olusturuz?” deseler daha iyisini bulamazlardi herhalde: Kuru fasulye + sogan. Yemekten sonra 1330’a kadar bos. 1400’ten itibaren „Atatürk’ün liderlik vasiflari” baslikli gayet güzel bir Atatürk belgeseli seyrettik. 1600 gibi cikis, 1700’ye kadar serbestiz. Ben firsat bu firsat diye revire gittim. Revirde tabii „yarin falan gelme sakin!” nasihati verdiler. Neden? Bugün Persembe. Cuma günü revire gidene 3 gün istirahati dayiyorlar, haftasonunu disari cikmak yerine yatakta gecirmek zorunda kaliyorsun.

Revir deyince, asagidaki karikatürün anlattigi durum fazlasiyla mevcut:



Yani, gereksiz yere revire gidenlerin sayisi bayagi var. Haliyle bu revire cidden hasta olup da gidenlere de yapilan muameleyi olumsuz etkiliyor. Revir muamalesi konusunda daha sonra bir iki sey de anlatacagim, fakat oldukca kötü olabildigini de belirtmekte fayda var. Yani cok da gidilesi bir yer degil revir. Bu tarz ufak tefek seyler icin aksamlari ilac dagitim saati var yatakhânede, saat 1800-1900 arasi. Grip ilaci, agri kesici vs. veriliyor, cok agir bir durum yoksa ordunun kendi ürettigi OR-GRIP ilaci mesela gayet iyi ise yarayan bir ilac. Yani en ufak bir seyde revire kosmanin da lüzumu yok.

Aksam yemegi icin yemekhâne sirasinda beklerken mangaca cikip fotografciya gittik, stüdyoda manga fotografi cektirdik. Sonra yemekhâneye geldik, tabii herkes cikmis. Yemekte etli patates, kizarmis havuc ve karnibahar ile cilekli puding vardi. 1930’da gene bir ictima ve akabinde komutan saati... Islenmesi gereken konu hizmet ve vazife, fakat 45 dakikalik süre sirayla fikra anlatimi ile gecti, fikra deyince de istisnasiz belden asagi fikra dinledik. Basta 2-3 tanesi iyiydi, fakat insan bir süre sonra „bu milletin kafasi baska bir seye basmiyor!” diye düsünmeye basliyor. 2030’da koguslarda ictima, 2100 gibi tekrar bir disari cikip telefonla konustum, 2200 gibi de yattim.

No comments:

Post a Comment