Saturday 6 February 2010

Gün 12 - 13 Ocak 2010

0515 kalkis, herhalde ilacin etkisiyle olacak, düne göre daha iyiyim. 0600’ya kadar tras, postal boya, yatak yap vs. 0600’da kahvalti (peynirli sigara böregi, kasar, 3 siyah, 3 yesil zeygin, ufak kutuda tahin pekmez, cay). 0630’da mintika temizligi, ama tabii hava daha agarmadigi icin öyle geziniyoruz. 0700’de silah alimi, 0730’a kadar ictima sahasinda bekleme. 0800’de bölük komutanina tekmil, akabinde uygun adim talim sahasina gidis.

Bugünden itibaren mekanik nisancilik egitimine basliyoruz. Yarim saate yakin silahla saga-sola dönüsler, silahla esas durus, rahat vs. türü bir egitimden sonra 10 dakika mola. Bu esnada yagmur yagmaya basliyor, hava da son derece soguk. Nasil nisan alinir (göz-gez-arpacigin üst silme noktasindan hedefin alt kenar orta noktasina giden dogru), tüfegin isleme prensipleri, sabit ve hareketli hedeflerde nelere dikkat edilmeli, nisan hatalari ögretilen konular. Sonrasinda nisan provasi yapiyoruz, arada bir mola daha var. 1145 gibi silahlari bir sundurma altinda catiyoruz. Hem yagmur, hem soguk herkes üsüdü. Askerin iyi yanlarindan biri bu baskalarinin neler cektigini hissetme hali. Biz iki saat üsüdük, üstümüz basimiz camur oldu, baskalari bu havada dag tas yürüyorlar. 1205’e kadar istirahat verdiler, sonrasinda uygun adim yemekhâneye.

Ögle yemegi iyiydi (mercimek corbasi, sehriyeli pilav, tavuk, mandalina). Askerde, hele de 21 gün yapilan askerlikte bence dikkat edilmesi gereken konulardan biri kilo almamak. Haliyle normal bir askerin fiziksel eforunu sarfetmiyoruz biz, cok cok yaptigimiz günde 1-2 km uygun adim yürümedir. Fakat yemekler fena degil, yemeyenlerinkini de yemeye merakliysan 21 gün icinde göbeklenip dönmek isten bile degil.



Bu nedenle zaten son bir hafta aksam yemegi yemeyi birakacagim.

Neyse, ögleden sonra 3 köse teskil nisan talimi. Ne oldugunu uzun uzun anlatmayayim, fakat olay su: Bizim atis yapacagimiz tüfeklerin gez ve arpacik ayarlari bozuk. Dolayisiyla istedigin kadar keskin nisanci ol, tam nisan aldigin yeri vuramiyorsun. Ve gene dolayisiyla ileride atis da yaparken önemli olan nisan aldigin yeri vurmaktan ziyade bütün atislarinda hep ayni noktayi vurmak. Cünkü bu aslinda hep dogru nisan aliyorsun demek.

3 köse teskile gelince. Burada atici yatarak nisan aliyor, bir arkadasi da 15m ileride bir kasaya yerlestirilmis kâgitta nisan aldigi yeri isaretliyor. Sonra isareti bozuyor, sen (atici) nisan alarak tekrar ayni yeri isaretletmeye calisiyorsun. “3 köse” tabiri de bunu üc defa yapiyor olmandan geliyor. Sonuc itibariyle kâgit üzerinde 3 tane isaretlenmis nokta oluyor, bu üc nokta birbirlerine ne kadar yakinsa, yani teskil edilen ücgen ne kadar kücükse o kadar iyi nisancisin demektir....mi? Degil tabii, cünkü takim calismasinin yapildigi her iste oldugu üzere burada da takim arkadasinin kâgidi oynatip oynatmadigi, dogru yeri isaretleyip isaretlemedigi gibi unsurlar senin göstergeni olumlu ya da olumsuz etkiliyor. Neyse, ögleden sonra da arada yarim saatlik bir mola disinda böyle gecti.

1630’da uygun adim koguslara geldik, tabii camur nedeniyle binaya girmeden önce hortumla ayakkabi temizlemek gerekti. 1730’da yemekhâne önünde ictima. Burada bir kere daha askerde 1 kisi yüzünden sistemin nasil aksadiginin örnegini bir bölük, yani yaklasik 250 kisi yarim saat 3 kisiyi bekleyerek yasadik. 3 kisi 1730’da yemekhâne önüne gelmeyi beceremedigi icin 250 kisi yarim saat sogukta ayakta dikildi. Kendilerine elbette sevgilerimizi ilettik tesrif ettiklerinde.

Aksam yemeginde corba, haslanmis, salcali patates, pilav ve cikolatali puding vardi. Haliyle yemeyenlerin pudinglerini yüklenen arkadaslar bayagi mutlu ayrildilar yemekhâneden. Akabinde 1930’da komutan saati var, o zamana kadar serbestiz, arada ben internete gittim.

Burdur tipik bir Anadolu sehri demistim. Tipik Anadolu sehirlerinin bir özellikleri de örnegin Istanbul’dan cok farkli bir ezan sesinin olmasi. Gecenin karanliginda taburun yollarinda yürürken ayni anda bir cok camiden baslayan yatsi ezani sesinin de insani son derece etkiledigini belirteyim. Büyük sehirlerde artik kalmamis, yasanmayan bir his.

Komutan saati bayagi eglenceli gecti, bunda konunun (astin üste ve üstün asta fiili taarruzu, yani saldirmasi, dövmesi vs.) yaninda konuyu isleyen uzman cavusun da kalendermesrep biri olmasinin etkisi büyüktü. Diyaloglar da bunun kaniti:

Uzman cavus sorar: Simdi mesela bir arkadasiniz benim ayagima kursun sikti, nedir bu?
Parmak kaldirip kalkan bir erin cevabi: Insanlik hali komutanim!
UC: Nasil insanlik hali yahu? Peki mesela ben bir eri dövdüm, ne oluyor?
Cevap: Hicbir sey olmuyor komutanim.

Baska bir er sorar: Komutanim mesela siz beni dövüyorsunuz, bir arkadasim araya girdi. Sizi tuttu, onun pozisyonu ne oluyor?
UC: Onun pozisyonu misyoner pozisyonu.

Baska bir soru: Komutanim mesela burada 2000 kisi (bütün dövizli askerler) size saldirdik, ne oluyor?
UC: Vallahi dün gece rüyamda gördüm bunu (Kahkahalar). Topluca keserler biletinizi, yapayim, arada kaynarim diye bir sey yok askerde. Yahu arkadaslar, hep mi ben yiyorum sopayi? (Kahkahalar)

Bir gün önceki komutanlik saatinde andi tekrar ederken yanlis okuyan birine cavus “firlama!” dedi diye adam kalkip “ne hakkin var küfretmeye” falan demisti. Isin ilginc yani, bir taraftan hakli, fakat diger taraftan bu tarz adamlara karsi genel cogunlugun askerin yaninda yer almasi. Dolayisiyla 21 gün boyunca hanimevlatligi yapip eften püften seylerden sikayet edenlerin sürekli cogunluk tarafindan susturulduguna sahit oldum, bu cogunluga ekseriyetle ben de dâhildim, inkâr edecek degilim. 1 kisi yüzünden 1 bölügün basinin derde girdigi (cok sükür bizim basimiz derde girmedi ama sistem sonucta bu sekilde isliyor) bir ortamda önce salaklik yapip sonra azar isitince mizmiz edenlere insanin tahammülü kalmiyor hakikaten. Resmen disaridan daha soguk yemekhânede büzülmüs vaziyette üsüyerek oturmus “bitse de gitsek” diye beklerken dikkatsizligi ya da kafasizligi yüzünden sorun yaratan bir adami “firlama” demek yerine anlayincaya kadar dövmek de eminim gene ben dâhil pek cok kimsenin o anda arzuladigi bir seydi.

Neyse bu adam kalkti, “komutanim firlama ne demek, bana firlama dediler” vs. seklinde sikayete basladi. Uzman cavus gayet net karsilik verdi, “söyle bana kim ne zaman dedi, icabina bakayim”. Tabii bu kalkan adam bir sey diyemedi, böyle olunca yukarida dedigim cogunlugun sinirleri daha bir bozuldu, “adam gibi sikayet edeceksen et, bir tarafin yemiyorsa da kalkma ayaga, uzatma” türünden protestolarla oturttuk yerine.

Bu küfür, dayak konusunda birkac sey söylemek gerekirse. Dövizlilere, normal askerlere davrandiklarindan kesinlikle cok iyi davraniyorlar. Sen de kafani önüne egip cibanbasilik etmezsen basina hicbir sey gelmeden, hicbir kazaya veya hakarete ugramadan askerligini rahatca bitirirsin. “Normal” askerlere bizim önümüzde de okkali küfür ettikleri oldu. Kesinlikle hos degil, öte yandan yukarida nöbette silahiyla oynarken ates eden oglan misali hakikaten laftan anlamayan bir sürü adam var. Benim dövizli halimle bile, bizim mangada bile basimin derde girmeyecegini bilsem tekme tokat girismeyi can-i gönülden arzu ettigim bir sürü insan varken bazilarinin dayagi hakettiklerini tahmin etmek zor degil. Sahsen bu kisacik askerligimde edindigim izlenim dayak ve küfrün yari yariya gerekli-gereksiz olarak ayrilabilecegi. Yani atilan dayaklarin yarisinin gercekten gereksiz ve üstlerin laf anlatmadaki beceriksizliklerinden kaynaklandigi, ancak diger yarisinin da tekdir ile uslanmayanin hakki olan kötek oldugunu düsünüyorum.

Bu esnada bir parantez acayim, askerde kesinlikle kavga etme!. Bu basta resmen de söyleniyor, fakat istedigin kadar asabî ol, hicbir zaman sinirlenmeyeceksin ve hicbir zaman askerde kavga etmeyeceksin. Büyük suc, askerligin uzar. Arada bizde de tartismalar, tansiyonun yükseldigi anlar oldu, fakat hep araya girip bu “askerde kavga edilmez, 21 gün suradayiz, su kadar gün kaldi, basimizi belaya sokmayalim” repligi ile durumu yumusatmayi bildik.

Neyse dayak konusunu uzman cavusun sözleri ile bitirelim komutanlik saatini: “Askeriyenin yazili kanunlari var, yazili olmayan kanunlari var. Ben de adam tokatladim, tekmeledim. Burasi askeriye, canim cicimle yürümüyor isler. Adam misal askerden cikinca devlet memuru olacak, nöbette uyurken yakalamisim. Büyük suc. Mahkemeye vermem gerek, ama mahkemeye verirsem hayatiyla oynayacagim. Zaten bu durumda kendi diyor, “komutanim agzimi burnumu kir ama mahkemeye verme ne olur” diye. Mahkemeye verilince askeri cezaevine gidersin, orasi sivil cezaevi gibi degil. Askeri cezaevinde 1 ay yerine sivilde 1 yil yatarim diyenler var.

2045’te koguslarda sayim, 2130’da banyoya gittim. 2220 gibi yattim. Gece de öksürdüm bayagi.

Dayak vs. dedik, agzimizin tadi kacmadan son söz olarak bir asker fikrasi:

Er gece nöbetinde uyuyakalmis, cavus gelmis, bakmis uyuyor. Dürtmüs bir, bizimki hemen firlamis ayaga, “Allah carpsin uyumuyordum komutanim!” demis. Cavusun yaniti: “Allah carpayim diye beni gönderdi zaten!”, sonrasi malum, pata-küte...

No comments:

Post a Comment