Sunday 31 January 2010

Gün 4 - 5 Ocak 2010

Almanya’dan gelen (ve gelmeden önce bana göre daha fazla arastirma yapmis) bir arkadastan aldigim kulak tikaclari ile geldigimden beri ilk defa olarak deliksiz uyumayi basardim. Dolayisiyla burada tekrar edeyim, kulak tikaci cok önemli bir ihtiyac. Neyse, sabah 0530’da („kogus kalk“’tan yarim saat önce) kalkis, her günkü gibi tras, giyinme, yatak toplama... Bu normal kalkistan yarim saat önce kalkmak bayagi kisinin yaptigi ama asker/lavabo orani hesaba katildiginda tras vb. islemleri de rahatlatan bir uygulama.

Kahvalti 0630’da, kasar peyniri, patates, haslanmis yumurta ve caydan olusuyor. Dünden beri yemekhânede bir masada 4 kisi oturuyoruz. Normalde 1 masada karsilikli 3-3 olmak üzere dirsekler yapisik bir halde 6 kisi oturuyor. Kahvaltidan sonra mintika temizligi, yalniz her taraf buz tuttugu icin biraz zor oldu. Sonra tabur tören alaninda ictimaya gittik. Tabur komutani binbasi geldi jipiyle, siradan tekmil ve nasihat vs. Oradan yürüyerek talim alanina geldik, yürüme talimi yaparken takim komutanimiz astsubay üstcavus teker teker yanina cagirip herhangi bir derdimiz olup olmadigina dair bir form doldurdu.

Askerde bagirmak önemli. Bizim cavusun hep söyledigi üzere „disarida bagirana deli derler, burada bagirmayana deli diyorlar“. Yani tekmil verirken, emir alip tasdik ederken vs. hep o Amerikan filmlerinde gördügün „sir, yes sir!“ kabilinden bagiracaksin. Bunun bir uygulamasini talime bölük komutani üstegmen ara verecegi zaman „...istirahat et!“ diye yüksek sesle emir verdi, biz de „sagol!“ diye karsilik verdik. Fakat bizim „sagol!“umuz yeteri kadar gür cikmamis olacak ki, üstegmen „istirahat falan yok size, talime devam!“ dedi. Daha sonra da defalarca „bu kadar adamdan bu kadar ciliz mi ses cikar?“ meâlinde sorularla karsilasacagiz.

Talim alaninda ilk hafta önemli konulardan biri tipik yanasik düzen egitimi ve yemin töreni provasi. Yemin töreninde alay ve tugay komutanin da oturdugu protokolün önünden 4 sira gecilirken en yakin siranin basini cevirmeyip diger üc siranin baslariyla komutani takip etmesi üzerinde uygun adim yürümekten sonra en cok durulan konulardan. Burada uzman cavusun yüzünü degistirip anlattigi kelimeleri kullanmak gerekirse „komutana Hülya Avsar bakisiyla bakmayacaksin, seni s**erim der gibi bakmayacaksin“... Uygun adim yürüme pek coklari icin bayagi dert. Defalarca tekrar edip de uygun adim yürüyemeyenler var. Onlari gruptan ayirip gösteriyorlar. Bütün bu talimler sirasinda 2x15 dakika cay molasi verildi. Talim sirasindaki eglenceli olaylardan biri de bir arkadasimizin hapsirmasi oldu.

Arkadas: „Hapsu!“
Komutan: „Bir daha emirsiz hapsirma, cok yasa“
Arkadas: „Sen de gör!“

Normal zamanda pek de garip olmayan „sen de gör!“ karsiligi arkadasinmiscasina komutana verilince komik oluyor tabii.

Bunun üzerine komutan: „Oha be!“
2. komutan: „Yuh, sen de benimkini gör!“

Egitime kantin araci geldi. Kantin deyince haliyle sadece günlük kullanim esyalari degil, ayni zamanda muhtelif askerlik hatirasi da satiliyor. Fincandan plakete, isli havludan cocuklara komando kiyafetine kadar her sey var. Brosürden secip siparis veriliyor, terhise 2-3 gün kala güzel bir sekilde paketlenmis olarak aliyorsunuz. Neyse ben de ufak bir sey siparis ettim.

Talim alanindan konferans salonuna yürüttüler ve TSK Elele Vakfi’nin tanitim sunumunun son 10 dakikasina yetistik. Dolayisiyla konferans sefasi (haliyle soguk kis aylarinda konferans sefa gibi geliyor) fazla sürmedi. Tekrar cik, tekrar talim alanina uygun adim yürüme. Dövizle askerlik yapanlarda yas ortalamasinin da getirdigi bir durum milletin nispeten ham olmasi. O yüzden 1-2 km yürüyünce herkes „ah of!“ inlemeye basliyor.

Uygun adim yürüme deyince, burada cok güzel bir sekilde bagirtiyorlar. Uygun adim yürümede söylenecek belirli cümleler var, heceler ya da kelimeler adimlara denk gelecek sekilde söyleniyor. Her cümle 2 defa uzun, 2 defa kisa sekilde avazin ciktigi kadar bagirilarak söylenecek. Örnegin

Sol...Vatan
Sag
Sol...sana
Sag
Sol...canim
Sag
Sol...feda!
Sag
Sol...Vatan
Sag
Sol...sana
Sag
Sol...canim
Sag
Sol...feda!
Sag
Sol...Vatan
Sag...sana
Sol...canim
Sag...feda!
Sol...Vatan
Sag...sana
Sol...canim
Sag...feda!

seklinde. Bunun bir de „komando“ sayimi var (tempoyu 1 kat daha yavaslatarak, örnegin kosarak sayimda daha rahat oluyor), fakat dövizle askerlik yapanlara pek yaptirmiyorlar.

Uygun adim yürürken mesela manga komutani cavus bagiriyor: „Vatan sana canim feda! Yürüyüs karari sayilacak! Say!“ Manga tam sol adim atarken cavus „say!“ dedikten sonraki sol adimda sen de basliyorsun bagirmaya. Bagirmayan yok mu, tabii ki var. Fakat birincisi bagirana ayip, ikincisi hep bagiran biri olarak benim tecrübem bilhassa soguk havada bagirmanin insani bir sekilde isittigi. Tabii ses tellerine olumsuz etkisi de yok degil. Buna ek olarak cikan ses cavus tarafindan begenilmedigi zaman asagidaki sey oluyor. Yukaridaki saymanin sonunda oldugumuzu farzedelim:

.
.
Sag...sana
Sol...canim
Sag...feda!

Yeteri kadar ses cikmadiysa bundan sonra cavus giriyor devreye (yatik harfli kelimeler cavusun, düzler bizim)

Sol...Olmadi!
Sag...
Sol...Bir daha!
Sag...
Sol...Olmadi!
Sag...
Sol...Bir daha!
Sag...
Sol...Say!
Sag
Sol...Vatan
Sag
Sol...sana
Sag
Sol...canim
...

Eger cavus cikan sesi begendiyse su sekilde bir „diyalog“ geciyor aramizda:

Sol...Aferin!
Sag...
Sol...Sagol!
Sag...
Sol...Aferin!
Sag...
Sol...Sagol!
Sag...
Sol...Aferin takim!
Sag
Sol...Sagol!
Sag...Sagol!
Sol...Sagol!

Bu sekilde söylenen repliklerin baslicalari:

Vatan sana canim feda!
Her sey vatan icin!
Sehitler ölmez, vatan bölünmez!
Ne mutlu Türküm diyene!
Her Türk asker dogar!
Akan kan bayrak icin!

Özellikle cavusun birine „bombaci“ lakabinin takilmasina neden olan

Pim cek bomba at!

ilgi cekici bir sayim:

Sol...Pim (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag...pim (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol...cek (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag...cek (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol...bomba (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag...bomba (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol...at (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag...at (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol...Pim (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag...pim (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol...cek (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag...cek (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol...bomba (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag...bomba (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol...at (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag...at (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol...Pim (bagirarak)
Sag...cek (bagirarak)
Sol...bomba (bagirarak)
Sag...at (bagirarak)
Sol...Pim (bagirarak)
Sag...cek (bagirarak)
Sol...bomba (bagirarak)
Sag...at (bagirarak)

Bu sayimda cavusun hosuna gider de „aferin“ derse yukarida „sagol!“ denen yerlerde „güm!“ deniyor.

Bunun disinda bir de klâsik numarali sayim var. Gene yatik harfler cavus, düz harfler biz olmak üzere:

Sol...Bir
Sag...Ki!
Sol...Üc!
Sag...Dört!
Sol...Bir
Sag...Ki!
Sol...Üc!
Sag...Dört!
Sol...Üc!
Sag...Dört!
Sol...Bir!
Sag...Ki!
Sol...Üc!
Sag...Dört!
Sol...Bir!
Sag...Ki!
Sol...Say!
Sol...Bir!
Sag
Sol...Ki!
Sag
Sol...Üc!
Sag
Sol...Dört!
Sag
Sol...Bir!
Sag
Sol...Ki!
Sag
Sol...Üc!
Sag
Sol...Dört!
Sag
Sol...Bir!
Sag...Ki!
Sol...Üc!
Sag...Dört!
Sol...Bir!
Sag...Ki!
Sol...Üc!
Sag...Dört!

Güzel sayimlardan biri bu blogun girisinde de yazan „sst sst geliyor“ diye baslayan sayim. Nasil sayildigina dair detaya gerek yok, sadece yazalim:

Sst sst geliyor
Vura vura geliyor
Kira kira geliyor
Eze eze geliyor
Hele bakin helee, kimler geliyor
3. tabur aslanlari
3. bölük kaplanlari
1. takim canavarlari
Aslanlar – Hey
Kaplanlar – Hey
Canavar bunlar – Hey-hey-hey
Sayamaz – Sayariz
Sayamaz – Sayariz
Saayamaz sayamaz – Saayariz sayariz
Say!
1-2-3-4....

Yürürken ritmik bir sekilde bagirmak bilhassa sivil hayattan gelince cok da alisik olunmayan bir sey olsa da eglenceli bir yani da yok degil. Bunun ötesinde aslinda gayet tekdüze olan uygun adim yürümeyi de bir nebze renklendiren bir uygulama.

Her neyse, bu sekilde ögle yemegi vaktini de ettik. Bugün ögle yemegi iyiydi, nohutlu bugday corbasi, bezelyeli pirinc pilavi, üstüne yumurta kirilmis et ve bir elma. Yemekhânede yemekler yendikten sonra herkes kendi bulasigini topluyor ve yemekhânenin karsisindaki bulasikhâneye gidip orada tabaklari ayri, bardaklari ayri, catal-bicagi ayri bir kasaya atiyor. Tipik endüstri mutfagi temizleme sistemi yani.

1330’da tabur ictima alanindayiz tekrar. Uygun adimla bizi „Emniyet ve kaza önleme sahasi“na götürüyorlar. Burada cesitli levhalar var, levhalarda hastaliklar, ilk yardim, yarali tasima, yilan isirigi vb. gibi konularin yaninda cinsel yolla bulasan hastaliklar, erkekler ve kadinlar icin gebelikten korunma yöntemleri de oldukca anlasilir bir sekilde listelenmis. Bu asamada insan askeriyenin Türkiye’de sadece askerlik görevi degil bir tür egitim kurumu görevini de üstlenmis oldugunu idrak ediyor. Bu durum ideal bir hal degil elbette. Askere gelen adam dogum kontrol yöntemlerini burada degil, okulda vs. ögrenmeli, ama bu da bu ülkenin gercegi.

Bu kisa süreli egitimden sonra uygun adim gene ictima sahasina dönüyoruz ilginc bir deneyim yasayacagimizi bilmeden. Emir üzerine hizada dururken herkes ceplerinde ne varsa bosaltiyor ve kepine koyuyor. Kepini de ayaginin önünde yere birakiyor, palaskasini cözüp parkasinin önünü aciyor ve kepinden hizayi bozmadan 5 adim uzaklasiyor. Akabinde cavuslar sirasiyla kepleri ve üzerimizi ariyorlar, aradiklari sey tabii ki basta cep telefonu. Bizim bölükte ikisi hemen bizim takimda olmak üzere 3-4 tane telefon cikti. Ceza olarak carsi iznini kitlemeden askerligin uzamasina kadar bir yelpâze mevcut. Akabinde yatakhaneden bir yatak getirildi, bizler U düzeni aldik ve yatak nasil dürülür herkese gösterildi. Sonrasinda bölük komutani konustu, emir üzerine cökerek dinledik. Bu cökme islemi de enteresan. Örnegin 5 sira varsa öndeki 2-3 sira cöküyor ki arkadakiler daha iyi görsün. Cökme/cömelme ilk basta daha rahatmis gibi gelse de 20 dakika süren bir konusmayi cökmüs halde dinleyince ne diz kaliyor ne bacak.

1730’da aksam yemegi (mercimek corbasi, mevsim salatasi, taze fasulye, az kiymali makarna). Akabinde 1930’a kadar serbest, herkes gene telefonlarda otel pesinde haftasonu icin. Ben de cok sükür Burdur’un en eli yüzü düzgün oteli olan Grand Özeren’de oda ayarlamayi basariyorum. 1930’da yemekhâne önünde ictima. Yemekhâneye giriyoruz, „komutan saati“. Ne demek bu? Ya komutan askerlikle ilgili muhtelif konularda ders anlatacak, ya da komutanla soru cevap saati demek. Burada da haliyle ilginc enstanteneler karsimiza cikiyor. Örnegin komutan hangi gün terhis olacagimizi acikliyor: „Girdigin güne 21 ekleyip cikacagin günü buluyorsun. Örnegin 2’sinde girdin, +21, 23’ünde cikacaksin! Bu kadar basit!“. Kaldirip birini soruyor: „1’inde girdin mesela, ne zaman cikacaksin?“ Adam sartlanmis komutanin dedigine herhalde, el-cevap: „23’ünde komutanim“.

Komutanin belirttigi noktalardan biri askerde üstüne selam vermenin önemi. Bizden önceki dövizli dönemlerinde iki kisi kantin yolunda tabur komutani binbasiya rastlamislar, haliyle acemilikten olacak, kim oldugunu anlamamislar, elleri gögse götürüp "n'aber haci!" seklinde bir selam vermisler. Ne kadar (mizah) hikaye bilmiyorum ama düsüncesi bile hepimizi bayagi güldürdü.



Komutanlik saatindeki diger konulara gelince: Bir konu Mehmetcik Vakfi’na bagis. Haliyle bizim celp dönemi öncesindeki kurban bayramindaki rezaletler de kismen konu oldu. Ayrica carsi izninde haftasonu cikildiginda sacmalamamak gerektiginin üzerinde duruldu. Sacmalamamaktan kasit bara gidip ütülmemek, kafayi cekip nizamiye girisinde nara atmamak (düsüncesi bile son derece komik). Elbette önemli bir konu sap konusu. Üstegmenin bu konudaki yorumu bunun bir rivayetten ibaret oldugu. Bu konuya tekrar dönecegim.

Asker para verip askerlige gelisimizi psikolojik bir harp olarak görüyor. Denilen sey „dünyanin hicbir ülkesinde adam isini gücünü birakip, binlerce euro para verip askere gelmez, bunu gören ecnebiler, „vay bee, ne asker, ne vatan sevgisi!“ diyecekler“. Bu tabii dogru olabilir. Öte yandan bize söylenen „siz burada verdiginiz para ile farkli bir askerlik hakki satin almiyorsunuz, sizin aldiginiz 14 ay 9 günlük askerlik, burada yaptiginiz da kalan 21 gün“. Hal böyle olunca örnegin 5112 euro’dan hesaplarsak (bölü 14 ay 9 gün) askerligin günü asagi yukari 12 euro’dan az bir paraya geliyor. 21 gün 252 euro demek. Aklima gelmedi degil, „psikolojik harp falan iyi de, misal 5112 yerine 5112 + 252 = 5364 euro verin, hic gelmenize gerek yok!“ türü bir secenek de ciksa bu psikolojik harp özneleri olanlardan kaci gene de gelirler acaba diye.

2030’da koguslarda sayim var. Yukarida sap rivayet dendi, yatakhâneye gelince bizim cavus yemekhânecilerle konustugunu ve corba ile caya sap atildigini söyledi. Daha ileriki günlerde yemekhâneciler de bunu tasdik edecekler, hattâ en cok sapin hosafta oldugunu da belirtecekler. Dolayisiyla hosaf, cay ve corba icip icmedigin sana kalmis. Öte yandan askerlik gibi bir yerde sap olmasa ne yapacaksin, o da soru isareti.

Gelen güzel bir haber de biz geldigimizde bozuk olan banyo kazanlarinin tamir edildigi. Yani geldigimizin 4. gününden sonra ilk defa banyo yapabilecegiz. Askerde sabah 0500-0600 ve aksam 2200-2300 arasinda banyo calisiyor. Cavus da ilk defa gittigimiz icin bizi götürecek banyoya. 2115’te ciktik, banyo yaya 3-4 dakikalik yol ama yigilmaya kalmamak icin erkenden siraya girmek gerekiyormus. Aslan cavusun verdigi bir tüyo da girince hemen soldaki kabinlerin tercih edilmesi gerektigi, cünkü orada su basinci dhaa fazla imis. Tabii bilumum cavuslarin o kabinleri tutmalari nedeniyle bunun ne kadar güc oldugunu henüz bilmiyoruz. Hamama girince önce soyunma odasi, herkes bir tas ve kurna tikaci aliyor. Ha, evet hamam, dus degil. Muhtemelen duslu banyolar da vardir da bizim bölügünki hamamdi, bildigimiz kurnali hamam, dusakabinler seklinde tasarlanmis. Sans eseri soldan birinci kabin bostu, aninda daldim iceri cavusun tavsiyesini hatirlayarak. Tabii bir hamam sefasi sürmeyi beklememek gerek. Zaten bayagi bagiran da oldugu icin arkadan 5-10 dakikada cikmak gerekiyor, 15 dakika sonra insanlar ciksin diye su basinda oturan kadrolu asker bir soguk su dalgasi basiyor vanadan. Bu nedenle kabine girince ilk yapilacak sey kurnayi doldurmak.

Önemli bir nokta hamama girerken cüzdan, pasaport vs. gibi seyleri kesinlikle soyunma odasinda birakmamak. Zaten bunlarin askerlik boyunca en emin olduklari yer bir kesede boyunda tasinmalari. Kese su gecirmez oldugu icin onu da kabine almanin mahsuru yok. Hamam cikisi rahatlamis bir sekilde dis fircalama, postal boyama vs. saat 2300 gibi de yatis.

Günü cavusun banyo sirasinda beklerken anlattigi bir fikra ile kapatalim: Erzurum’un bir dag köyünde insanlar hic ayna görmemisler. Cobanin biri sürüsünü otlatirken bir gün bir ayna parcasi buluyor, bakiyor „benim 2 yil önce kaybolan kardesim buradaymis!“ diye seviniyor. Eve getiriyor ayna parcasini, karisi kocasi yatinca aynaya bakiyor, o da kendini daha önce görmemis aynada, görünce „kocam beni bu sillikla aldatiyor!“ diye basiyor yaygarayi. Ertesi gün solugu kadida aliyor, elinde ayna parcasi, olayi anlatiyor, kadi dinledikten sonra „kocam beni silligin tekiyle aldatiyor“ hikayesini aliyor aynayi eline, evirip ceviriyor, sonra bakiyor, tabii kendini görüyor. „Yahu hanim“, diyor „bu silliktan cok ibneye benziyor“.

Saturday 30 January 2010

Gün 3 - 4 Ocak 2010

Ücüncü gün ilk kogus nöbetim var. Kogus nöbeti gayet basit, yapilan is kogusun kapisi önünde dikilmekten ibaret. Normalde nöbette baska bir sey yapilmaz, bize gazete, kitap okuyunca, karsi kogusun nöbetcisi ile muhabbet edince kimse bir sey demiyor. Benim nöbet 0400-0600 arasi oldugu icin 0330 gibi kalktim, tras-tuvalet, giyinme derken (nöbet üniforma ile tutuluyor, pijama/esofman ile degil), zaten basladi. Yanimda getirdigim kitaplardan birini okudum bayagi bir süre. 0600 gibi kogusun isiklarini yaktim, 0630’da artik alismaya basladigimiz üzere yemekhane önünde sayim. Manga sirasiyla kahvaltiya giris, kahvalti (cay, 1 kutu bal, yarim kalip peynir + bir paket bisküvi). Daha önce belirttim mi hatirlamiyorum ama yemek takimlari tamamen metal. Tabaklar, bardaklar, sürahiler vs.vs. Kahvaltidan sonra saat 0700’de ictima, buradan bölük flamasi (hayir sancak degil, flama) ile beraber alay ictima alanina uygun adim gittik. Tabii daha yeni oldugumuz icin uygun adim pek uygun olmadi. Ben liseden falan aliskinim, ama anlasilan ritm duygusundan külliyen yoksun bayagi insan mevcut. Alay tören sahasinda sagdan hiza alma (en sagdaki manganin kollari uzatarak dizilmesi, yan mangalarin ona göre hiza almasi) ve tipik Pazartesi törenini (Istiklal marsi vs.), alay komutaninin konusmasi izledi (cöpleri ayirin, yemekleri israf etmeyin vb.). Törenden sonra uygun adim 29 Ekim konferans salonuna gittik. Alayda 3 tane (ya da benim görebildigim kadariyla 3 tane) konferans salonu var. 29 Ekim, 30 Agustos ve 19 Mayis salonlari. Kapali devre televizyon sistemi sayesinde birinde bir konusma olurken diger salonlardan da takip edilebiliyor. 29 Ekim salonu en ferah ve 3 perde ile en genis salon. Burdur Askerlik Subesi’nin komutani bedelli askerlik konusunda bir sunum yapti, gayet de faydali oldu. Sunumun en eglenceli kismi, 10 dakika moladan sonra gecilen „sikca sorulan sorular“ bölümünde „savas cikarsa bizi de askere alir misiniz?“ sorusuydu. Alay komutaninin albay bu soruya cevabi: „kadinlardan önce sizi alacagiz“. Askeri hiyerarside dövizli asker olarak bulundugumuz yerin acik bir göstergesi.

Konferanstan sonra bölük talim alanina geldik, burada tekrar sira dizilimi, uygun adim yürüme, saf dizimi, kol dizimi, kol hizasi, dirsek hizasi vb. uygulamalari gösterdiler. Ilk hafta bu acidan yogun geciyor, cünkü girdikten sonraki ilk Cuma günü yemin töreni var, herkesi yemin töreninde bir sekilde kazasiz belasiz yürüyecek hale getirmeye calisiyorlar. Bu sekilde öglen oldu. Öglen yemeginde mercimek corbasi, salcali havuc+patates kizartma, tas kebabi ve meyve olarak, bol C vitamini takviyesi icin olsa gerek, kivi var.Yemekten sonra 1330’a kadar serbestiz. Haliyle cok büyük bir kisim ankesörlü telefonlara kosuyor. 1330’da tekrar talim basliyor. Yürümeler, tekmil vermeler (isim, soyad, memleket), selam vermeler... Arada 2 tane 10 dakikalik cay molasi var. Bu esnada bizim cavusun anlattigi bir seyi dinlerken hava bayagi soguk diye elimi cebime soktum. 5 dakika sonra talimi takip eden üstegmen cavusu yanina cagirip firca atti benim yüzümden. Dolayisiyla ilk derslerden biri: Gayet arkadas calisi cavusla beraberken pek önemli degil ama etrafta astsubay varken durusa dikkat etmek lazim. Saat 5’te biraz mintika temizligi yaptiriyorlar (normalde sabahlari oluyor), akabinde uygun adim yemekhaneye. Aksam yemeginde corba, bulgur pilavi, etli kuru fasulye ve tursu var).

2045’te kogusta sayim var. Hayal kirikliklarindan biri de koguslarin sicakligi. Aksam yemekten sonra kogusa gelince görüyoruz ki kogus, yani yatacagimiz yer, 11°C. Haliyle kisin vs. diye kimse 21°C oda sicakligi istemiyor, ama 11°C de bayagi soguk. Sonraki günler kaloriferlerin biraz daha acilmasi ile koguslarin isisi da artti ama hicbir zaman 15-16°C’nin üstüne cikmadi. Iki aksamda bir olan ritüellerden postal boyamanin disinda dis fircalama vs. derken yatis.

Bu asamada önemli bir nokta evci izni konusu. Askerde anne, baba, evli olmak kaydiyla kardes ya da karisi gelen haftasonu gece de disarida kalabiliyor, digerleri normal carsi iznine cikip Cumartesi ve Pazar günleri sabah cik-aksam dön sistemine tâbiler. Tabii bilhassa dövizlilerde evci talebi cok. Dolayisiyla az sayida iyi otel bulunan Burdur’da evci izni organizasyonunu önceden halletmek önemli. Ben 3. gün olan Pazartesi otel ayarlamaya vs. basladim, ona ragmen –sonra anlatacagim- ucu ucuna basardik. Dolayisiyla hele de yaz gibi kalabalik dönemlerde evci izni icin otel rezervasyonunu örnegin 1 ay önceden yaptirmak daha iyi.

Wednesday 27 January 2010

Gün 2 - 3 Ocak 2010

0445’te kalktim, tras, tuvalet, giyinme vs. derken 0600’da yemekhâne önünde sayim. Ilk gece izlenimlerinden bahsedeyim. En son toplu bir yerde uyumayi ilkokulda yavrukurtken yapmistim, o zamandan beri unuttugum cok sey var anlasilan. Öyle anlar oldu ki „ben hayatimda böyle horlama duymadim“ diye düsündüm. Simdi böyle diyorum ama buna da alisacagiz ileride. Dolayisiyla askere gelirken bu tarz seylerden rahatsiz olunuyorsa mutlaka cantaya atilmasi gereken bir sey de kulak tikaci.

Askerde ayakta dikilerek bayagi vakit gececegini bugün ilk olarak yasayacagiz. Yukarida saydigim seyler 0515 gibi bitti, tabii 0600’ya kadar öyle bekle dur... 0630’da kahvaltiya girebildik. Kahvaltida kakaolu süt, 10-15 siyah zeytin, 1 kalip peynir ve kutu bal var. Kahvalti sonrasi tabur ictima alaninda toplanildi, yemek üzerine biraz nasihat dinledik, akabinde mintika temizligi. Mintika temizligi nedeniyle insan 2-3 gün icinde yere izmarit atanlari girtlaklayacak raddeye geliyor, bunu da belirteyim.

0730-0830 arasi ictima alanindayiz. Hava bayagi soguk, teftis icin dikkat edilecek hususlar: Yakalar inik olsun, postalini yanlis baglayan düzeltsin vs. Sag bastaki manga kollari uzatarak hiza aliyor, biz de onlarla ayni siraya gecmeye calisiyoruz.

Ictimadan sonra bizi uzakta bir derslige götürdüler, orada da formlar doldurduk. Sonrasinda bölük binasina geri geldik, burada da gene form doldurttular, ayrica bilgisayara adres, is vs. türü kayitlar girildi.

1200’de ögle yemegi (yayla corbasi/türlü/pilav/yogurt). Yemekhânede bayagi dar oturuyoruz, dirsek dirsege yapisik bir halde. 1330’a kadar serbestiz sonrasinda. 1330’da tekrar ictima (bu sayimlar günde asgarî 3-4 defa yapiliyor), 1400’te belgeler icin vesikalik cektirilecek. Askerin nizamiye icinde muhtemelen ihâle ile calisan fotografcisi var. Fotograf islemi bittikten sonra bir yarim saat bekliyoruz, bunu ilk talimler izliyor: rahat, hazirol, tören rahat (tören alaninda farkli rahata geciliyor), selam dur...

1700’de aksam yemegi (tavuk corbasi, tas kebabi benzeri bir yemek, zeytinyagli pirasa, ekmek tatlisi). Görüldügü ve görülecegi üzere yemekler gayet iyi, en azindan askerî standartlar düsünüldügünde. Kisla icinde pizza, hamburger, döner vs. satan bir büfe isletmesi de varmis fakat biz gelmeden asker ana yemek isini özel bir firmaya ihâle etmis, büfeyi de kapatmis. Yemekler genel olarak askerlik boyunca da görecegiz, fena degiller.



Bugün 1800-2000 arasi serbest, 2000’de de koguslarda sayim var.

Kislada birden fazla kantin var. Bu aksam ana kantine (nizamiye girisinin yanindaki) gittik, bu kantin en genis ve büyük olani. Mangada eksik gedigi olanlar bunlari tamamladilar. Birimizin para cekmesi gerekmis, mangaca uygun adim kisla icindeki Isbankasi’na gidip geldik.

Ilk tuvalet deneyimim, ne diyeyim, bayagi mesakkatli oldu. Saga sola fazla degmemeye calisarak... Islak mendil (Migros’ta falan üclü paket halinde satiliyor) askere gelirken alinacan önemli seylerden biri...

Tuesday 26 January 2010

Gün 1 - 2 Ocak 2010

Ilk gün harala gürele ve hazirliklarla geciyor. Iceri girerken ilk adimda bavul kontrolü var. Akabinde kayit kâgitlari bir defa daha dolduruluyor ve bekleme salonuna aliniyoruz. Burada manga manga yerlestirilmis iskemle gruplarina oturtuyorlar bizi, bir manga grubu tamamlaninca hadi disari. Yukarida kis-yaz asker sayisindan bahsettim. Kisin bütün mangalar asagi yukari 20 kisiydi. Yazin bu rakam 40’i buluyormus. En basitinden bunun yatakhane konforuna olan etkisini tasavvur edebilirsiniz.

20 kisilik iskemle grubu dolunca (yani bir manga olusunca) hepimizi bekleme salonundan bahceye aliyorlar. Orada beher bölük icin kurulmus masalara mangaca gidip üzerimizdeki elektronik (ve kislaya sokulmasi yasak diger) aletleri teslim ediyoruz. Burada bir mim koyayim: Cep telefonunu zinhar kislaya sokmaya calismayin. Donunuzda saklayip 3 hafta idare edebilirsiniz, ama yakalanirsaniz askerliginiz bile uzar. Tekrar tekrar söylüyorlar, sokmayin diye. Size yurtdisinda ne söylenirse söylensin (bize de „abi biz ariyorduk sürekli, bir sey olmuyordu“ diyenler vardi), basiniza is almayin. Telefon, fotograf makinesi vb. aletlerin tesliminden, yanimda getirdigim kitaplarin onaylanmasindan sonra sirada saglik kontrolü var.

Saglik kontrolünde öncelikle bir form dolduruluyor. Daha önce gecirdigimiz kazalar, sakatliklar, bir sorunumuzun olmadigi vs. gibi sorular var. Formdan sonra bizi iceri alip belden üstümüzü soyuyorlar, ilk etapta asi olacagiz. Tabii benim gibi igneden ödü kopanlar (sirf bu yüzden infuzyon ignesi olmamak icin agrilar icinde hastaneden kacmisligim bile vardir) icin pek hos bir deneyim degil. Öte yandan silme erkek dolu bir grup icinde de „ben olmayacagim“ diye aglamak, ya da „erkekligin onda dokuzu kacmaktir“ deyip arazi olmak da mümkün degil. Asi isinin en ilginc yani, oturuyoruz bir iskemleye, sag yanimizda bir saglik görevlisi, sol yanimizda bir saglik görevlisi, ellerinde igneler... Ayni anda hem sag, hem sol koldan basiyorlar igneleri. Yerimden firlamamak icin kendimi zor tuttugumdan farketmedim ama bir taraftan iki igne de yemis olabilirim, cünkü galiba 3 asi olunuyor (difteri, tetanoz, hepatit-b). Benim gözlere perde indigi icin bu bölümde tam hatirlayamiyorum. Böyle fabrikada bant üretimi kabilinden bir asi sistemi. Neyse, asidan sonra bir form daha dolduruyoruz, yanlis hatirlamiyorsam bu formda „deli degilim“ mânâsina gelen yorumlarda da bulunmak gerekiyor, giyiniyoruz. Bu arada saci askere uygun olmayanlar da berbere yollaniyorlar. Bundan sonraki adim kiyafet teslimi.

Kiyafet teslimine gitmeden önce bavullar bir kamyona yükleniyor, yatakhane kapisina birakilacak. Kiyafet teslimi de fabrikavâri bir sekilde gerceklesiyor. Önce bir asker gögüs cevresini ölcüyor ve ona göre bedenini söylüyor, „bu numarayi unutma!“ diyerek. Akabinde postal numarasi aliniyor. Bunun icin bir kalasin üstüne cesitli numaralarda postallar civilenmis. Gelip ayagini bu postallara sokup sana hangi numara uyuyor bakiyorsun. Beden ve postal numarasini aklinda tutarak dagitim olan barakaya geciliyor. Burada herkese 1 dis fircasi ve macunu, bir el havlusu, ikiser corap, atlet ve külot, postallar, beden numarasina göre bir pantalon, bir gömlek, bir parka, bir kep ve bir canta veriliyor. Postal numarasinda önemli bir nokta en az bir numara büyügü almak. Ben postal icin 45-46 bakinirken tecrübeli askerlerden biri en az 2 numara büyük almami bagirinca 47 aldim, iyi ki de almisim, askerligim boyunca ayaklarim rahat etti. Kiyafetler zaten hep yeniydi, bu iyi bir sey. Postallarin kalitesine de sasirdim, hepsi GoreTex, yani askerden cikarken para verip alabilseydim alacaktim, ama vermiyorlar.

Kiyafetleri alinca hemen yandaki barakaya, soyunma kabinlerine geciliyor. Burada herkesin cabuk giyinmesi lazim. Cavuslar, astsubaylar gelip tepene avazlari ciktigi kadar „burasi tatilköyü degil, hadi hadi, herkes disari!“ diye bagiriyorlar, sen o sirada henüz don-paca giyinmeye calisiyorsun. Neyse herkes bir sekilde üstünden basindan bir seyler sarkarak o barakadan da cikiyor, kismen barakanin önünde disarida biraz toparlaniyoruz, üzerimizden cikan her seyi verdikleri cantalara tikiyoruz. Yürüyerek yatakhaneye geliniyor, bavullarimiz gelmisler bizden önce.

Basimizda cavusumuz, bavullari kogusa birakiyoruz. Fazla bir seyle ilgilenemeden ögle yemegine. Ilk günkü ögle yemegi mönüsü corba, kuskus ve et. Yemekhâneden cikista ana kantine gidiyoruz. Ana kantinde herkese 20 lira karsiligi plaj cantasi benzeri bir canta daha veriliyor. Bu cantada neler var? Tuvalet cantasi, tirnak makasi, postal kilidi, toplu igne, dikis seti, temiz ve kirli camasir torbalari, boyuna cüzdan vs. asmak icin kese, 2 tane siyah pilot kalem ve bir ufak not defteri, postal boyasi ve parlatici sünger… Bazi arkadaslar bu parcalarin bir kismini Burdur’dan örnegin otobüsten inince otogarda almislar. Haliyle ikinci defa almak zorunda kaliyorlar, cünkü eksik esyalar var. Dolayisiyla Burdur’dan bu tarz seyler almaya lüzum yok.

Tekrar kogusa geliyoruz, bavullar bosalacak. Dolap diye verdikleri seyin boyu 1m var ya da yok, eni 20-30cm. Yani bavulu dolaba bosaltmak hayal. Bavullar depoya kaldirilacagi ve her haftasonu bavullara gidilecegi icin temizlik ile banyo malzemeleri ve 1 haftalik camasirla yetinmek durumundayiz. Geri kalan esyalar bavulda kaliyor. Biz yerlesmeye calisirken “dakika bir gol bir” seklinde kogusun kapisini kiriyoruz. Yataklarin nasil yapilacagini gösteriyor cavus. Carsaflar yataklarin izgaralarina sokularak üzerine bozuk para sekecek kadar gergin olacak, yorgan katlamanin usûlü var vs.vs. Burada gene sok yasatan bir olay yatak takimlarinin temiz olmalarina, yani yikanmis gelmelerine ragmen kismen mide bulandirici sarartilara sahip olmalari. Artik üzerine kimler, ne hallerde yattilarsa… Tabii zamanla buna da alisiliyor.

Dolaplar nizama uygun bir sekilde yerlestikten sonra yatakhâne binasinin giris kisminda her erin parmak izleri aliniyor ayrica bir de “su ve bu hususlara dikkat edecegim vs.” seklinde bir teblig imzalatiliyor. Bundan sonra bizim cavus postal nasil baglanir onu gösteriyor. Askeriyede herkes ayakkabisini bile kafasina estigi gibi baglayamiyor haliyle, postal baglamanin da bir yolu yordami var. Ayrica postallar en az iki günde bir boyanacaklar. Akabinde manga numaralari belirleniyor, misal 1205, bu 1. takim, 2. manganin 5. adami demek. Biz giris itibariyle 3. tabur 3. bölükte yer aliyoruz.

Bütün bu yerlesme ve kayit islemleriyle geciyor vakit. Aksam yemegi vakti geliyor. Gene topluca yemekhâneye. Erken teslim olmanin yararlari muhtelif. Biz yemege giderken hâlâ yeni girmis, kiyafet alanlar var. Ilk aksam yemegimiz corba, bulgur pilavi ve kuru fasulye. Aksam yemeginden sonra tekrar kogusa, herkes bavulunu sirtliyor ve tabur alaninda bize oldukca uzun gelen bir yürüyüsten sonra bir depoya ulasiyor, bavullari iceriye koyuyoruz, kapi kitleniyor. Bu esnâda cavusumuz mütemadiyen “yalniz hicbir yere gitmeyin, burasi cok büyük, kaybolursunuz” telkinini vermekte. Geri geldikten sonra herkese birer yesil nefte (dügme de denebilir) dagitiliyor, bunu herkes kendi sapkasinin alin kismina dikecek.

Ilk gün böyle bitti. Aksam saat 2100’de sayim var, o sayimda ayakta olmak zorunlulugu yok, dolayisiyla nispeten erken yattim.

Günün sonunda ilk izlenimler idare ederdi. Örnegin yatakhânede dus vs. bekliyorsan unut. Bizim yatakhânede 272 karyola (yani 544 yatak vardi) fakat dus yoktu. Ilk geldigimizde tuvaletler berbat durumdaydi, bilmiyorum kac günün pisligi birikmisti. Bizim kattaki pisuvarlar bozuktu ve lavabolarda sabun yoktu, akan musluk sayisi besti. Bu arizalar zaman icinde giderildi, tuvaletler hergün temizlenince katlanilir bir temizlige ulasti, biz de tabii bazi seylere alistik, ancak haliyle sicak ve temiz bir evden gelince ilk sok etkisi büyük oluyor.

Hangi gün girmeli?

Velhâsil-i kelam, 2 Ocak sabahi Antalya’dan bindim arabaya, öglen olmadan Burdur nizamiyenin kapisinda indim. Celpte hangi gün girilecegi ise sana kalmis. Fakat cok matematik hesabi yapan biriysen haftasonu carsi izinleri haric „net“ kac gün askerde gecirecegini hesaplayip ona göre bir giris günü ayarlayabilirsin. Örnegin 2 Ocak Cumartesi giren bizler girdigimiz haftasonu carsi izni olmadigindan askerde net 17 gün gecirdik (2 haftasonu carsi iznini düsünce). 4 Ocak Pazartesi girenler ise net 15 gün gecirdiler. Bu isin bir yani. Diger yani tabii biz 23 Ocak’ta terhis olurken onlar daha carsi iznine cikiyorlardi, 2 günleri daha vardi, kendilerini nasil hissettiklerini tahmin edebiliyorum. Dolayisiyla ne kadar erken, o kadar iyi demek sanirim akillica.

Hangi celp dönemi?

Ikinci bir mevzu askere hangi celp döneminde gidilecegi. Senede malum 4 celp dönemi var. Ben kis dönemini (Ocak) tercih ettim. Bunda rol oynayan etkenlere gelince:

- Isten izin almanin yilbasi / Ocak ayindaki is durgunlugu nedeniyle daha kolay olmasi. Bu sektörden sektöre farkeder elbette fakat bana öyle denk geldi.

- Sonradan dogru bir tahmin oldugunu gördügüm „her gün dus alma ihtimâlinin“ kisitli olmasi. Hava sicakligi 20°C’nin üzerine cikinca terlemeye baslayan biri olarak kisin daha rahat edecegimi düsündüm, ki hakikaten (bir nebze üsümeme ragmen) öyle oldu. Kisin 2-3 günde bir banyo ile rahatca atlatabiliyorken askerligi, yazin Burdur’un kavuran sicaginda ne yapilir bilmem.

- Kisin daha az kisinin gelecegini tahmin etmem, ki bu da dogru cikti. Sayilari kabaca söylemek gerekirse, yaz döneminde 5.000-7.000 arasi asker gelirken bizim Ocak celbinde 2.000’den biraz fazla asker vardi. Haliyle bütün tesislerin kullaniminda nisbî bir rahatlik demek bu.

Nasil gitmeli?

Askere gelene kadar olan bölümü anlatmaya lüzum yok. Konsolosluktan kabul geldikten sonra yapilacak olan islemlerin en önemlisi Burdur’a nasil gidilecegine karar vermek. Benim tavsiyem ucak ile Antalya’ya, oradan araba kiralama (veyahut otobüs) yolu ile Burdur. Araba kiralama elbette daha masrafli, lâkin birkac kisi bir araya gelince onun da masrafi düsüyor. Buna ek olarak “kapidan-kapiya” servisinin rahatligi da var. Antalya’ya ucmadan araba servisini ayarlamak Antalya’ya inince muhtelif taksici ve transferci takimi tarafindan yolunacak kaz muamelesi görmemek icin gerekli. Kalitesi ve güvenirligi nedeniyle tavsiye edebilecegim (ve bulabildigim en hesapli) sirket ViaTravel Transfer sirketi. Antalya Havaalani – Burdur Askeriye arasini son derece rahat bir sekilde almami sagladilar.

Saturday 23 January 2010

Askere giderken...

Bu blogda önümüzdeki haftadan itibaren 117. Dahte dönemindeki askerlik anılarımı okuyabilirsiniz.

Şşt şşt geliyor
Vura vura geliyor
Kıra kıra geliyor
Eze eze geliyor
Hele bakın hele, kimler geliyor
3. tabur aslanları
3. bölük kaplanları...