Sunday 31 January 2010

Gün 4 - 5 Ocak 2010

Almanya’dan gelen (ve gelmeden önce bana göre daha fazla arastirma yapmis) bir arkadastan aldigim kulak tikaclari ile geldigimden beri ilk defa olarak deliksiz uyumayi basardim. Dolayisiyla burada tekrar edeyim, kulak tikaci cok önemli bir ihtiyac. Neyse, sabah 0530’da („kogus kalk“’tan yarim saat önce) kalkis, her günkü gibi tras, giyinme, yatak toplama... Bu normal kalkistan yarim saat önce kalkmak bayagi kisinin yaptigi ama asker/lavabo orani hesaba katildiginda tras vb. islemleri de rahatlatan bir uygulama.

Kahvalti 0630’da, kasar peyniri, patates, haslanmis yumurta ve caydan olusuyor. Dünden beri yemekhânede bir masada 4 kisi oturuyoruz. Normalde 1 masada karsilikli 3-3 olmak üzere dirsekler yapisik bir halde 6 kisi oturuyor. Kahvaltidan sonra mintika temizligi, yalniz her taraf buz tuttugu icin biraz zor oldu. Sonra tabur tören alaninda ictimaya gittik. Tabur komutani binbasi geldi jipiyle, siradan tekmil ve nasihat vs. Oradan yürüyerek talim alanina geldik, yürüme talimi yaparken takim komutanimiz astsubay üstcavus teker teker yanina cagirip herhangi bir derdimiz olup olmadigina dair bir form doldurdu.

Askerde bagirmak önemli. Bizim cavusun hep söyledigi üzere „disarida bagirana deli derler, burada bagirmayana deli diyorlar“. Yani tekmil verirken, emir alip tasdik ederken vs. hep o Amerikan filmlerinde gördügün „sir, yes sir!“ kabilinden bagiracaksin. Bunun bir uygulamasini talime bölük komutani üstegmen ara verecegi zaman „...istirahat et!“ diye yüksek sesle emir verdi, biz de „sagol!“ diye karsilik verdik. Fakat bizim „sagol!“umuz yeteri kadar gür cikmamis olacak ki, üstegmen „istirahat falan yok size, talime devam!“ dedi. Daha sonra da defalarca „bu kadar adamdan bu kadar ciliz mi ses cikar?“ meâlinde sorularla karsilasacagiz.

Talim alaninda ilk hafta önemli konulardan biri tipik yanasik düzen egitimi ve yemin töreni provasi. Yemin töreninde alay ve tugay komutanin da oturdugu protokolün önünden 4 sira gecilirken en yakin siranin basini cevirmeyip diger üc siranin baslariyla komutani takip etmesi üzerinde uygun adim yürümekten sonra en cok durulan konulardan. Burada uzman cavusun yüzünü degistirip anlattigi kelimeleri kullanmak gerekirse „komutana Hülya Avsar bakisiyla bakmayacaksin, seni s**erim der gibi bakmayacaksin“... Uygun adim yürüme pek coklari icin bayagi dert. Defalarca tekrar edip de uygun adim yürüyemeyenler var. Onlari gruptan ayirip gösteriyorlar. Bütün bu talimler sirasinda 2x15 dakika cay molasi verildi. Talim sirasindaki eglenceli olaylardan biri de bir arkadasimizin hapsirmasi oldu.

Arkadas: „Hapsu!“
Komutan: „Bir daha emirsiz hapsirma, cok yasa“
Arkadas: „Sen de gör!“

Normal zamanda pek de garip olmayan „sen de gör!“ karsiligi arkadasinmiscasina komutana verilince komik oluyor tabii.

Bunun üzerine komutan: „Oha be!“
2. komutan: „Yuh, sen de benimkini gör!“

Egitime kantin araci geldi. Kantin deyince haliyle sadece günlük kullanim esyalari degil, ayni zamanda muhtelif askerlik hatirasi da satiliyor. Fincandan plakete, isli havludan cocuklara komando kiyafetine kadar her sey var. Brosürden secip siparis veriliyor, terhise 2-3 gün kala güzel bir sekilde paketlenmis olarak aliyorsunuz. Neyse ben de ufak bir sey siparis ettim.

Talim alanindan konferans salonuna yürüttüler ve TSK Elele Vakfi’nin tanitim sunumunun son 10 dakikasina yetistik. Dolayisiyla konferans sefasi (haliyle soguk kis aylarinda konferans sefa gibi geliyor) fazla sürmedi. Tekrar cik, tekrar talim alanina uygun adim yürüme. Dövizle askerlik yapanlarda yas ortalamasinin da getirdigi bir durum milletin nispeten ham olmasi. O yüzden 1-2 km yürüyünce herkes „ah of!“ inlemeye basliyor.

Uygun adim yürüme deyince, burada cok güzel bir sekilde bagirtiyorlar. Uygun adim yürümede söylenecek belirli cümleler var, heceler ya da kelimeler adimlara denk gelecek sekilde söyleniyor. Her cümle 2 defa uzun, 2 defa kisa sekilde avazin ciktigi kadar bagirilarak söylenecek. Örnegin

Sol...Vatan
Sag
Sol...sana
Sag
Sol...canim
Sag
Sol...feda!
Sag
Sol...Vatan
Sag
Sol...sana
Sag
Sol...canim
Sag
Sol...feda!
Sag
Sol...Vatan
Sag...sana
Sol...canim
Sag...feda!
Sol...Vatan
Sag...sana
Sol...canim
Sag...feda!

seklinde. Bunun bir de „komando“ sayimi var (tempoyu 1 kat daha yavaslatarak, örnegin kosarak sayimda daha rahat oluyor), fakat dövizle askerlik yapanlara pek yaptirmiyorlar.

Uygun adim yürürken mesela manga komutani cavus bagiriyor: „Vatan sana canim feda! Yürüyüs karari sayilacak! Say!“ Manga tam sol adim atarken cavus „say!“ dedikten sonraki sol adimda sen de basliyorsun bagirmaya. Bagirmayan yok mu, tabii ki var. Fakat birincisi bagirana ayip, ikincisi hep bagiran biri olarak benim tecrübem bilhassa soguk havada bagirmanin insani bir sekilde isittigi. Tabii ses tellerine olumsuz etkisi de yok degil. Buna ek olarak cikan ses cavus tarafindan begenilmedigi zaman asagidaki sey oluyor. Yukaridaki saymanin sonunda oldugumuzu farzedelim:

.
.
Sag...sana
Sol...canim
Sag...feda!

Yeteri kadar ses cikmadiysa bundan sonra cavus giriyor devreye (yatik harfli kelimeler cavusun, düzler bizim)

Sol...Olmadi!
Sag...
Sol...Bir daha!
Sag...
Sol...Olmadi!
Sag...
Sol...Bir daha!
Sag...
Sol...Say!
Sag
Sol...Vatan
Sag
Sol...sana
Sag
Sol...canim
...

Eger cavus cikan sesi begendiyse su sekilde bir „diyalog“ geciyor aramizda:

Sol...Aferin!
Sag...
Sol...Sagol!
Sag...
Sol...Aferin!
Sag...
Sol...Sagol!
Sag...
Sol...Aferin takim!
Sag
Sol...Sagol!
Sag...Sagol!
Sol...Sagol!

Bu sekilde söylenen repliklerin baslicalari:

Vatan sana canim feda!
Her sey vatan icin!
Sehitler ölmez, vatan bölünmez!
Ne mutlu Türküm diyene!
Her Türk asker dogar!
Akan kan bayrak icin!

Özellikle cavusun birine „bombaci“ lakabinin takilmasina neden olan

Pim cek bomba at!

ilgi cekici bir sayim:

Sol...Pim (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag...pim (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol...cek (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag...cek (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol...bomba (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag...bomba (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol...at (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag...at (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol...Pim (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag...pim (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol...cek (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag...cek (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol...bomba (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag...bomba (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol...at (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sag...at (Sessiz, konusma seviyesinde)
Sol...Pim (bagirarak)
Sag...cek (bagirarak)
Sol...bomba (bagirarak)
Sag...at (bagirarak)
Sol...Pim (bagirarak)
Sag...cek (bagirarak)
Sol...bomba (bagirarak)
Sag...at (bagirarak)

Bu sayimda cavusun hosuna gider de „aferin“ derse yukarida „sagol!“ denen yerlerde „güm!“ deniyor.

Bunun disinda bir de klâsik numarali sayim var. Gene yatik harfler cavus, düz harfler biz olmak üzere:

Sol...Bir
Sag...Ki!
Sol...Üc!
Sag...Dört!
Sol...Bir
Sag...Ki!
Sol...Üc!
Sag...Dört!
Sol...Üc!
Sag...Dört!
Sol...Bir!
Sag...Ki!
Sol...Üc!
Sag...Dört!
Sol...Bir!
Sag...Ki!
Sol...Say!
Sol...Bir!
Sag
Sol...Ki!
Sag
Sol...Üc!
Sag
Sol...Dört!
Sag
Sol...Bir!
Sag
Sol...Ki!
Sag
Sol...Üc!
Sag
Sol...Dört!
Sag
Sol...Bir!
Sag...Ki!
Sol...Üc!
Sag...Dört!
Sol...Bir!
Sag...Ki!
Sol...Üc!
Sag...Dört!

Güzel sayimlardan biri bu blogun girisinde de yazan „sst sst geliyor“ diye baslayan sayim. Nasil sayildigina dair detaya gerek yok, sadece yazalim:

Sst sst geliyor
Vura vura geliyor
Kira kira geliyor
Eze eze geliyor
Hele bakin helee, kimler geliyor
3. tabur aslanlari
3. bölük kaplanlari
1. takim canavarlari
Aslanlar – Hey
Kaplanlar – Hey
Canavar bunlar – Hey-hey-hey
Sayamaz – Sayariz
Sayamaz – Sayariz
Saayamaz sayamaz – Saayariz sayariz
Say!
1-2-3-4....

Yürürken ritmik bir sekilde bagirmak bilhassa sivil hayattan gelince cok da alisik olunmayan bir sey olsa da eglenceli bir yani da yok degil. Bunun ötesinde aslinda gayet tekdüze olan uygun adim yürümeyi de bir nebze renklendiren bir uygulama.

Her neyse, bu sekilde ögle yemegi vaktini de ettik. Bugün ögle yemegi iyiydi, nohutlu bugday corbasi, bezelyeli pirinc pilavi, üstüne yumurta kirilmis et ve bir elma. Yemekhânede yemekler yendikten sonra herkes kendi bulasigini topluyor ve yemekhânenin karsisindaki bulasikhâneye gidip orada tabaklari ayri, bardaklari ayri, catal-bicagi ayri bir kasaya atiyor. Tipik endüstri mutfagi temizleme sistemi yani.

1330’da tabur ictima alanindayiz tekrar. Uygun adimla bizi „Emniyet ve kaza önleme sahasi“na götürüyorlar. Burada cesitli levhalar var, levhalarda hastaliklar, ilk yardim, yarali tasima, yilan isirigi vb. gibi konularin yaninda cinsel yolla bulasan hastaliklar, erkekler ve kadinlar icin gebelikten korunma yöntemleri de oldukca anlasilir bir sekilde listelenmis. Bu asamada insan askeriyenin Türkiye’de sadece askerlik görevi degil bir tür egitim kurumu görevini de üstlenmis oldugunu idrak ediyor. Bu durum ideal bir hal degil elbette. Askere gelen adam dogum kontrol yöntemlerini burada degil, okulda vs. ögrenmeli, ama bu da bu ülkenin gercegi.

Bu kisa süreli egitimden sonra uygun adim gene ictima sahasina dönüyoruz ilginc bir deneyim yasayacagimizi bilmeden. Emir üzerine hizada dururken herkes ceplerinde ne varsa bosaltiyor ve kepine koyuyor. Kepini de ayaginin önünde yere birakiyor, palaskasini cözüp parkasinin önünü aciyor ve kepinden hizayi bozmadan 5 adim uzaklasiyor. Akabinde cavuslar sirasiyla kepleri ve üzerimizi ariyorlar, aradiklari sey tabii ki basta cep telefonu. Bizim bölükte ikisi hemen bizim takimda olmak üzere 3-4 tane telefon cikti. Ceza olarak carsi iznini kitlemeden askerligin uzamasina kadar bir yelpâze mevcut. Akabinde yatakhaneden bir yatak getirildi, bizler U düzeni aldik ve yatak nasil dürülür herkese gösterildi. Sonrasinda bölük komutani konustu, emir üzerine cökerek dinledik. Bu cökme islemi de enteresan. Örnegin 5 sira varsa öndeki 2-3 sira cöküyor ki arkadakiler daha iyi görsün. Cökme/cömelme ilk basta daha rahatmis gibi gelse de 20 dakika süren bir konusmayi cökmüs halde dinleyince ne diz kaliyor ne bacak.

1730’da aksam yemegi (mercimek corbasi, mevsim salatasi, taze fasulye, az kiymali makarna). Akabinde 1930’a kadar serbest, herkes gene telefonlarda otel pesinde haftasonu icin. Ben de cok sükür Burdur’un en eli yüzü düzgün oteli olan Grand Özeren’de oda ayarlamayi basariyorum. 1930’da yemekhâne önünde ictima. Yemekhâneye giriyoruz, „komutan saati“. Ne demek bu? Ya komutan askerlikle ilgili muhtelif konularda ders anlatacak, ya da komutanla soru cevap saati demek. Burada da haliyle ilginc enstanteneler karsimiza cikiyor. Örnegin komutan hangi gün terhis olacagimizi acikliyor: „Girdigin güne 21 ekleyip cikacagin günü buluyorsun. Örnegin 2’sinde girdin, +21, 23’ünde cikacaksin! Bu kadar basit!“. Kaldirip birini soruyor: „1’inde girdin mesela, ne zaman cikacaksin?“ Adam sartlanmis komutanin dedigine herhalde, el-cevap: „23’ünde komutanim“.

Komutanin belirttigi noktalardan biri askerde üstüne selam vermenin önemi. Bizden önceki dövizli dönemlerinde iki kisi kantin yolunda tabur komutani binbasiya rastlamislar, haliyle acemilikten olacak, kim oldugunu anlamamislar, elleri gögse götürüp "n'aber haci!" seklinde bir selam vermisler. Ne kadar (mizah) hikaye bilmiyorum ama düsüncesi bile hepimizi bayagi güldürdü.



Komutanlik saatindeki diger konulara gelince: Bir konu Mehmetcik Vakfi’na bagis. Haliyle bizim celp dönemi öncesindeki kurban bayramindaki rezaletler de kismen konu oldu. Ayrica carsi izninde haftasonu cikildiginda sacmalamamak gerektiginin üzerinde duruldu. Sacmalamamaktan kasit bara gidip ütülmemek, kafayi cekip nizamiye girisinde nara atmamak (düsüncesi bile son derece komik). Elbette önemli bir konu sap konusu. Üstegmenin bu konudaki yorumu bunun bir rivayetten ibaret oldugu. Bu konuya tekrar dönecegim.

Asker para verip askerlige gelisimizi psikolojik bir harp olarak görüyor. Denilen sey „dünyanin hicbir ülkesinde adam isini gücünü birakip, binlerce euro para verip askere gelmez, bunu gören ecnebiler, „vay bee, ne asker, ne vatan sevgisi!“ diyecekler“. Bu tabii dogru olabilir. Öte yandan bize söylenen „siz burada verdiginiz para ile farkli bir askerlik hakki satin almiyorsunuz, sizin aldiginiz 14 ay 9 günlük askerlik, burada yaptiginiz da kalan 21 gün“. Hal böyle olunca örnegin 5112 euro’dan hesaplarsak (bölü 14 ay 9 gün) askerligin günü asagi yukari 12 euro’dan az bir paraya geliyor. 21 gün 252 euro demek. Aklima gelmedi degil, „psikolojik harp falan iyi de, misal 5112 yerine 5112 + 252 = 5364 euro verin, hic gelmenize gerek yok!“ türü bir secenek de ciksa bu psikolojik harp özneleri olanlardan kaci gene de gelirler acaba diye.

2030’da koguslarda sayim var. Yukarida sap rivayet dendi, yatakhâneye gelince bizim cavus yemekhânecilerle konustugunu ve corba ile caya sap atildigini söyledi. Daha ileriki günlerde yemekhâneciler de bunu tasdik edecekler, hattâ en cok sapin hosafta oldugunu da belirtecekler. Dolayisiyla hosaf, cay ve corba icip icmedigin sana kalmis. Öte yandan askerlik gibi bir yerde sap olmasa ne yapacaksin, o da soru isareti.

Gelen güzel bir haber de biz geldigimizde bozuk olan banyo kazanlarinin tamir edildigi. Yani geldigimizin 4. gününden sonra ilk defa banyo yapabilecegiz. Askerde sabah 0500-0600 ve aksam 2200-2300 arasinda banyo calisiyor. Cavus da ilk defa gittigimiz icin bizi götürecek banyoya. 2115’te ciktik, banyo yaya 3-4 dakikalik yol ama yigilmaya kalmamak icin erkenden siraya girmek gerekiyormus. Aslan cavusun verdigi bir tüyo da girince hemen soldaki kabinlerin tercih edilmesi gerektigi, cünkü orada su basinci dhaa fazla imis. Tabii bilumum cavuslarin o kabinleri tutmalari nedeniyle bunun ne kadar güc oldugunu henüz bilmiyoruz. Hamama girince önce soyunma odasi, herkes bir tas ve kurna tikaci aliyor. Ha, evet hamam, dus degil. Muhtemelen duslu banyolar da vardir da bizim bölügünki hamamdi, bildigimiz kurnali hamam, dusakabinler seklinde tasarlanmis. Sans eseri soldan birinci kabin bostu, aninda daldim iceri cavusun tavsiyesini hatirlayarak. Tabii bir hamam sefasi sürmeyi beklememek gerek. Zaten bayagi bagiran da oldugu icin arkadan 5-10 dakikada cikmak gerekiyor, 15 dakika sonra insanlar ciksin diye su basinda oturan kadrolu asker bir soguk su dalgasi basiyor vanadan. Bu nedenle kabine girince ilk yapilacak sey kurnayi doldurmak.

Önemli bir nokta hamama girerken cüzdan, pasaport vs. gibi seyleri kesinlikle soyunma odasinda birakmamak. Zaten bunlarin askerlik boyunca en emin olduklari yer bir kesede boyunda tasinmalari. Kese su gecirmez oldugu icin onu da kabine almanin mahsuru yok. Hamam cikisi rahatlamis bir sekilde dis fircalama, postal boyama vs. saat 2300 gibi de yatis.

Günü cavusun banyo sirasinda beklerken anlattigi bir fikra ile kapatalim: Erzurum’un bir dag köyünde insanlar hic ayna görmemisler. Cobanin biri sürüsünü otlatirken bir gün bir ayna parcasi buluyor, bakiyor „benim 2 yil önce kaybolan kardesim buradaymis!“ diye seviniyor. Eve getiriyor ayna parcasini, karisi kocasi yatinca aynaya bakiyor, o da kendini daha önce görmemis aynada, görünce „kocam beni bu sillikla aldatiyor!“ diye basiyor yaygarayi. Ertesi gün solugu kadida aliyor, elinde ayna parcasi, olayi anlatiyor, kadi dinledikten sonra „kocam beni silligin tekiyle aldatiyor“ hikayesini aliyor aynayi eline, evirip ceviriyor, sonra bakiyor, tabii kendini görüyor. „Yahu hanim“, diyor „bu silliktan cok ibneye benziyor“.

No comments:

Post a Comment