Sunday 7 February 2010

Ve bitti... – 23 Ocak 2010

0545 kalkis. 0600’da isteyenler kahvaltiya gitti. Nizamiye icindeki son kahvaltimiz 1 kalip beyaz peynir, sucuklu yumurta, kutu visne receli ve caydan mürekkep. 0700 gibi ictima yapildi. Biraz beklettiler, akabinde mintika temizligi yaptik. Sonra gene dizdiler, koguslara cikildi, bavullarimizi aldik. Artik bu asamada helallesen helallesene, aglayan bile var. Fotograflar cekiliyor, telefon numaralari, adresler takas ediliyor...

Askerlik 21 gün sürdü, acikca söylemek gerekirse bir „esprit de corps“ olusmasi imkânsiz. Buna ragmen insan bir sekilde etrafindakilere alisiyor. Kisa süreli bir maceranin ötesine gecmese de bizim askerligimiz, bu macerayi paylastigin en azindan birkac kisiden ayrilacagin icin burukluk duyuyorsun. Tabii bu bir daha hayatin boyunca yüzünü bile görmek istemediklerinden ayrilacagin icin sevinmene de engel degil.

Neyse, manga manga cagirdilar, girerken aldiklari cep telefonlarimizi geri verdiler. Komutanlara veda ettik. Gecici tezkerelerimiz dagitildi. Agir agir cikisa yürüyüse gectik. Kapiya yaklasinca tek siraya girdik, o sekilde ciktik. 21 gün askerlik bitti.

Gün 21 – 22 Ocak 2010

Artik sondan bir önceki gün. Yani „yatacagiz-kalkacagiz-cikacagiz“. 0545’te kalkis, tras, postal boya vs. Günlerden Cuma oldugu icin yatak takimlari temizlenecek, dolayisiyla bütün takimlar sökülüyorr. Disarida hava cok soguk, bayagi rüzgârli. 0630’da kahvalti var (8-10 yesil zeytin, 1 kuru sarelle, 1 kalip dil peyniri, 1 paket cubuk kraker ve cay). Kahvaltidan sonra ictima alanina, bizim manga ve yan manga ayrildik. Yan manga kogus vs. temizleyecek, biz de bütün bölügün yatak takimlarini camasirhaneye tasidik, saydik, oradan temizleri aldik, geri getirdik ve koguslara dagittik. Bu esnada örnegin beheri 150 gramdan 266 yastik kilifinin 39.9 kilo oldugu ve bir arada yikandigi gibi faydali bilgiler de edindim. Neyse 1200’ye kadar kogusta dinlendikten sonra 1200’de ögle yemegi (havuc corbasi, Izmir köfte, ic pilav, lokma tatlisi, kivi). Herhalde cikisa yakiniz diye yemekleri iyi tutuyorlar.

1330’da ictima, bizim mangayi disari aldilar, nöbetci subayin odasina gidip imza karsiligi erlik maasimizi aldik. Aynen öyle, 21 günlük askerligin karsiliginda bir de devletten 11 YTL 55 kurusluk bir maas aliyorsun. Oradan yemekhâneye gittik, 30 dakika falan bekledik, manga basini disari aldilar, biz de bavullari almaya. Hava adamakilli bozdu. Koguslara geldik, üniformalari cikardik, sivil kiyafetleri giydik. Arada askerligimizden artan, ise yaramayan, kullanmadigimiz malzemeleri de ya fazla esya var mi diye gelen kadrolulara verdik, ya da oradan alsinlar diye bizim cavusun dolabina biraktik.

Geri verecegimiz askeri kiyafetlerin de bir verilis usûlü var. Pantalon ve gömlegi birbirine bagliyoruz, bu muhtemelen ayni bedenler takim olsunlar diye yapiliyor. Postallar da kezâ önce piril piril boyanip sonra birbirlerine bagliyorlar, ciftler karismasin diye. Geri kalan esyalari da toplayip bayagi bir yol yürüyüp depoya geldik. Burada pantolon-gömlekleri bir cuvala, postallari bir cuvala, kep ve palaskalari bir cuvala, parkalari bir cuvala olmak üzere ayri ayri geri verdik. Bizim geri verdiklerimiz yikanip kadrolu askerlere yedek olacaklar(mis).

Koguslara döndük, 1700’ye kadar dinlendik (cok yorulduk ya), 1700’de aksam yemegine (mercimek corbasi, firinda patates, nohutlu bulgur pilavi, elma hosafi). Cikista gene kogusa. 2100’de koguslarda sayim, ben zaten 2030 gibi yatiyorum. Kogus sayimlarinda ayakta olmak gerekmiyor.

Gün 20 – 21 Ocak 2010

0600 kalkis, 0630 kahvalti (10-15 siyah zeytin, 1 kalip peynir, 1 gofret, 1 kutu tahin-pekmez). 0700’de ictima, 0730’da bizim manga atis silahlari aldik ve atis sahasina gittik. Basimizdaki cavusla beraber atis sahasini hazirladik, iste battaniyeleri serdik, kum torbalarini yerlestirdik vs. Sonra bizim talim sahasindaki kantin acilmadigindan yan bölügün talim sahasina giderek oranin kantininden 20 tane cay aliyoruz, geri geldigimizde takim komutani gözönünde olmamamiz icin ana kantine yolluyor. 0930’a kadar orada gazete vs. okuyarak bekliyoruz. 0930’da uygun adim bölükler bölgesine, herkes esyasini toplasin, topluca banyo vakti. Akabinde ögle yemegine kadar bölük binasinin önünde muhabbetle geciyor vakit. Artik bu son günlerde asker „bitse de gitseler“ diyor, biz de „bitse de gitsek“ diyoruz, anlasilan bu.

1200’de ögle yemegi (yayla corbasi, orman kebap, havuc kizartma ve tahin helva). Yemekten sonra 1340’da ictima var. Neyseki hava günesli, disarida bekliyoruz. 1400’te kantin arabasi geliyor, askerligin basinda siparis ettigimiz esyalari dagitiyorlar yaklasik 45 dakika. Akabinde gene serbestiz. 1500’te uygun adim ictima sahasinda 3 tur yürütüyorlar, herhalde gören talimdeler desin diye. Sonra istirahat verdiler. 1630’da gene ictima, sayim vs. derken aksam yemegi. Ben internete... 1930’a kadar bir sekilde vakit gecirip, yemekhâne önünde sayim, akabinde herkes koguslara. 2030’da koguslarda sayim, 2130 gibi de yatis.

Gün 19 – 20 Ocak 2010

0515’te kalkiyorum, tras, postal boyasi vs. derken saat 0600’da kahvalti (zeytin, kutu beyaz peynir, kutu bal, haslama sosis ve bal). Kahvalti sonrasi ictima alanindayiz, 0730’a kadar mintika vs. ile vakit geciyor, arada silah da veriyorlar. Oldukca ayaz var, her taraf donmus. 0740’ta uygun adim talim sahasina geliyoruz, 0800’e kadar sogukta bekliyoruz. Arada bizi tek er egitim sahasindan (yani asil acemi egitiminin yapildigi sahadan) gecirip gözden irak bir yerde dikiyorlar. Tek er egitim sahasi asagidaki gibi bir yer (tabii sigorta sirketi karismiyor bizde :o) )



Orada da öyle bekliyoruz. 0840’ta tüfekleri catiyoruz, konferans salonuna. 0900-1020 arasinda konferans salonunda bekledik, 1030 gibi en sonunda EDOK komutani orgeneral geldi ve bir „egitim & doktrin“ komutanindan ne bekleniyorsa, nasil bekleniyorsa onu o sekilde söyledi. 1140 gibi bitti bu konferans, neyseki fazla öksürmedim. Bütün konferansin en komik yani bütün kadrolu askerlerin, rütbelilerin hepsi hücum yeleklerini giymisler, migfer takmislar vs. Tam bir göz boyama, EDOK komutani görünce herhalde „adamlar Irak hududunda tatbikati birakip beni dinlemeye geldiler“ diyecek.

Buradan cikip yemekhâneye, ögle yemegi (corba, pilav, Izmir köfte, mandalina). 1330’a kadar serbestiz, 1330’da ictima var gene. 1400’te uygun adim talim sahasina gidiyoruz, 15 dakika aninda sigara molasi. Dizildik, sabah cattigimiz silahlari aldik, yandaki talim sahasina cikiyoruz, oraya giderken katettigimiz 50m’de cok yoruldugumuz icin olsa gerek, bir 15 dakika istirahat daha veriyorlar. Yani uzun lafin kisasi son günler bos bos beklemekle geciyor artik. 1630’a kadar bekliyoruz, muhabbetle zaman geciyor. Bazilari talim sahasinda ne kadar uzaga tas atabileceklerini test ediyorlar. 1630’da uygun adim yemekhâneye. Silahlari biraktik önce, akabinde aksam yemegi (yayla corbasi, yumurtali ispanak, nohutlu pilav, sütlac). Ben ayin 18’inden beri aksam yemegi yemeyi biraktim ama nohutlu pilavi falan mönüde görünce de yesem mi acaba diye düsünmüyor degilim arada.

Gene „bostur“ ümidiyle internete gidiyorum, sonra telefonla konusuyorum. Bu arada ilac dagitim saati geldi, girip 3 tane OR-GRIP hapi aliyorum. 1930’da siddetli bir yagmur altinda komutanlik saati icin yemekhâneye giriyoruz gene. Konu rütbeler. Bu arada „askerin her isi kendi görmesi“ prensibine bir örnek daha yasiyoruz. 5 kisinin isimleri okunuyor, bunlar cikiyorlar. Sonradan ögrendigimiz üzere cikanlarin hepsi elektrik-elektronik mühendisleri. Meger bir telsiz bozulmus, tamir edebilirler mi diye toplamislar. Bu böyle arada sirada olan bir olay degil. Daha ilk günlerde 3 kisi duvarci-sivaci ayrildilar ve yanlis bilmiyorsam askerlikleri bitene kadar siva yapip fayans dösediler. Ilk baslarda bu olay, yani askere gelenlere bu sekilde is yaptirilmasi sacma da gelse bir süre sonra bunun „askerin her kosul altinda kendine yetebilme zarureti“nin bir parcasi oldugunu düsünmeye basladim. Elbette Burdur’dan duvarci cagirip is yaptirabilirler, ama mütemadiyen en kötü hal olan savas halinde her isini kendi halledebilen bir durumda olmasi da lazim askerin.

Bu arada askerligini nispeten rahat gecirmek istiyorsan en iyi is „yazicilik“. Bizim mangadan iki kisi askerligin basinda yazici ayrildilar, ikisi de bütün askerliklerini kapali büroda form doldurarak falan gecirdiler. Yani bizim yaptigimiz askerlik degildi, onlarinki ama hic degildi. Ama tabii yanlis bilmiyorsam atis bile yapmadilar, hicbir sey görmediler, o da cekilir sey mi, ayri.

2000’de komutanlik saatinden cikiyoruz, bu son komutanlik saatimiz. Yemekhâneden cikinca bir de bakiyoruz lapa lapa kar yagiyor. 2010 koguslarda sayim, akabinde de yatiyoruz.

Gün 18 – 19 Ocak 2010

0540 kalkis, tras, postal temizligi, giyinme... 0630 ictima ve kahvalti (10 kadar yesil-siyah karisik zeygin, patatesli soguk börek, 1 kalip taze kasar ve cay). Buradan ictima alanina, silah alip uygun adim talim sahasina. Cephane de sandiklar icinde geldi, yani bugün atis yapacagiz demek bu. 3 manga beserli gruplar halinde sirayla bir agac cerceveye gerilmis carsafa nisan kâgitlarimizi igne ile tutturduk. Atis yapilan yer daha muhkem ve asil talim sahasi ile irtifa farki var. Yani biz durdugumuz yerden atis yapanlari göremiyoruz, fakat haliyle kus ucusu mesafe belki 10m civarinda oldugu icin onlar yukarida atis yaparken asagisi da bayagi inliyor.

Neyse, atis sirasi gelen besli yukari cikiyor, önce gidip hedef tahtani yerlestiriyorsun. Sonra geri dönüp tahtanin karsisinda yere yatiyorsun, cünkü dövizli asker olarak sen 6 mermi atacaksin, hepsini de yatarak. Uzaniyorsun, basinda kisa dönem askerlik yapanlardan biri duruyor. Sarjör takiliyor, mermiyi namluya sürüyorsun, bastaki komutanin „atis serbest!“ komutu üzerine yattigin yerden pespese 6 mermiyi atiyorsun. Tüfekten firlayan kovanlar da toplaniyor. Zaten heyecanli oldugu icin insan 6 mermiyi nasil attigini da tam anlamiyorsun. En azindan ben bilhassa ilk 2-3 mermiyi nasil attigimi anlamadim. Iste göz-gez, arpacigin üst silme noktasi, hedefin alt kenari, tüfege hakimiyet esaslari, omuz bosluguna yerlestir, iyi kaynak yap, nefes kes vs.vs. bütün bu noktalara dikkat edeyim diye düsünürken bir de bakmissin atmissin 2-3 mermi. Sonra tam „isinmaya basliyorsun“, orada da mermin bitiyor zaten. "Yahu parasi neyse verelim, bir tur daha atalim!" dedik, olmadi :o) . 6 merminin hepsi ayni yerden hedef kâgidini deldiyse cok iyi nisancisin demek. Ben ilk 3 mermide kenar uzunlugu 3-4cm’lik bir ücgen cikarmisim, sonra herhalde isindigimdan olacak son 3 mermi hep ayni yerden. Atis bittikten sonra basindaki asker beyaz bayrak kaldiriyor, sen daha kalkmiyorsun yerinden, yatarak bekliyorsun. Önce sarjörü cikartiyorsun, tüfegi kurup bos tetik düsürüyorsun, kalk emri üzerine kalkiyorsun. Gidip hedef tahtani alip tekrar asagiya iniyorsun, bu esnada bir sonraki besli cikiyor. Asagida komutan hedefte actigin delikleri isaretliyor, atis yaptigina dair imza atiyorsun, bütün olay bu.

Ilginc bir sey bazilarinin nasil nisan aldigi. Ideal durumda herkesin hedef tahtasinda 6 delik var. Gayet saskinlik verici bir sekilde bazilarinin mesela kâgidinda hic delik olmuyor, bazilarinin kâgidinda ise mesela 9 delik oluyor. Yani kendi kâgidini iskalayanlar var, bir de kendi kâgidini iskalamayi birak, yandaki nisan kâgidina ates edenler var. Neden savas halinde askere ancak kadinlara sira geldiginde alinacagimizin acik göstergesi herhalde bu durum.

Hava yagmurlu oldugu icin bir sundurmanin altina giriyoruz, silah sök tak islemi. Burada gayet araya sokusturdugum Hasbi Tembeler’deki cavusu andiran üstegmenin bizimle eglenmesi olayi var. Hasbi Tembeler’deki cavus asagidaki karikatürlerde tanitiliyor:





Sundurmanin altindayiz demistim, silahlari söktük. Üstegmen herkesi sirayi ve hizayi bozmadan disari cikardi. Sol kolunu sag kolunun altindan gecirip sol eliyle burnunu tutturdu herkese. Bu halde herkese „egilin!“ dedi, egilmis halde de „oldugunuz yerde dönün!“. Anladiniz tabii, döndürdü döndürdü, sonra „geri dön silah tak!“ emrini verdi. Tabii bir anda geri dönmeye kalkinca basi dönen bir sürü adam aninda yere yapisti. Ben olayin nereye varacagini anlamistim, o yüzden cok dönmedigim icin geri kosabildim, bütün takimda silahi ikinci topladim. Ilk 10’u disari aldi, 15 dakika istirahat verdi, digerleri söküp takmaya devam ettiler. Bu aksiyona cok sinirlenenler de oldu, fakat gayet tekdüze gecen günlere biraz renk de getirmedi degil.

1200 gibi tüfekleri cattik, uygun adim yemekhâneye, ögle yemegi (ezogelin corma, sehriyeli pilav, patates püreli et, cacik ve 2 tane yerli muz). Yemekten sonra internete gittim, yalniz kapaliydi. 1330’daki ictimaya kadar telefonla konustum, 1400’te uygun adim ictimayi müteakiben talim sahasina gittik. Oradan uygun adim konferans salonuna. Yagmur yagiyor. Yarin gelecek olan EDOK komutani icin prova yapiyoruz. Oturduk gösterilen yerlere, 1500-1630 arasi bekledik oturdugumuz yerde. Arada daha önce bahsettigim tugay komutani geldi, bakti herkes öksürüyor, adamin morali bozuldu resmen.

1630 gibi cikip uygun adim ictima alanina geldik, 1700’ye kadar serbestiz. 1700’de aksam yemegi (iskembe corbasi, buldur, et, portakal). 1800’de ictima alanindayiz, gece egitimi alacagiz. Bunun da sadece adi egitim kaliyor, yürüyerek talim alanina gidiyoruz, orada 1 saat geyik dönüyor, gece egitimi nâmina hicbir sey söylenmeden 1850 gibi siraya girip adi adim dönüyoruz. 2000’de koguslarda sayim var, oraya kadar serbestiz. Iki bardak balli cay iciyorum, ilk nöbet (2000-2200) benim. Bayagi kötü öksürügüm var. Toz vs. konusunda hassassan yaninda eczanelerde satilan basit bir maske getirmen bile cok rahat etmeni (hele de gece yatarken) saglayacaktir. Neyse, 2225 gibi banyoya gidiyorum, meger bugüne kadar 2130’da gelip bosuna dikiliyormusuz. Ilk dalga yikandiktan sonra bayagi bosaliyormus. Arkadan kosturan da olmadigi icin gayet rahat bir sekilde yikaniyorum. 2300 gibi de yatiyorum.

Gün 17 – 18 Ocak 2010

0530 kalkis, tipik yatak yap, postal boya, tras ol, giyin prosedürü. 0630’da yemekhâne önünde ictima. Kahvalti ettik, akabinde tabur ictima alanindayiz. Egitim yapacaklar silah aldilar, bugün bizim mangaca kogus ve tuvalet temizligi siramiz ve bence askerlikteki en sansli oldugumuz gündü.



Ilk giris gününde tuvaletlerin durumunu anlatmistim. Hangi manga ilk olarak tuvaletleri temizledi bilmiyorum, fakat en cok acidigim manga onlardi. Daha sonralari her gün temizlendigi icin tuvaletler fazla pislik birikmiyordu, fakat ilk manga artik bilmiyorum kac günün pisligini de temizledi. Ayrica bu cidden bahtsiz manganin ugrastigi islerden biri de tuvaletleri acmakti. Simdi normal hayatinda her gün dus almaya, camasir degistirmeye alismis biri olarak haliyle yaninda fazlasiyla camasir getiriyorsun, bu tamam. Benim de bavulun neredeyse yarisi külot ve corapla doluydu. Bu camasirlari tuvalette degistirmek zorundasin, buna da eyvallah. Fakat bazi medeniyetten nasibini pek alamamis arkadaslar külotlarini cikardiktan sonra tuvalete atiyorlar. Haliyle al sana mis gibi bir tikaniklik, sonra tasan alaturka tuvaletlerde ugras dur, acacagim diye. Bu konuyu, yani tuvalete külot atilmamasi olayini defalarca vurguladilar. Fakat bizden önce atilmisti, ilk tuvalet temizleyen manga da maalesef tuvalet acmak zorunda kaldi.



Ilginc bir olay da benim basima geldi. Bir gün tuvalete girdim, kapiyi actim, kapadim, kapamamla birlikte geri ziplamam bir oldu, cünkü kapiyi kapayinca kapinin arkasinda asili kirli bir donla yüzyüze geldim. Adamin biri külodunu degistirmis ve kapiya asip gitmis. Hakikaten bazi insanlari anlamak mümkün degil.

Neyse gelelim bize. Bir taraftan temizlik siramiz geldi, fakat bize temizlik yaptirmadilar. Nedeni de Pazartesi olmasi ve henüz bavullarin depolara kaldirilmamis, yani koguslarda yerlerde duruyor olmalari. Bu yüzden önce herkes girdi, bavullari topladi, depoya götürdü. Akabinde bizden atis yapilacak tüfekleri almamiz istendi, bizim manga tüfekleri aldi ve 0940 gibi talim alanina geldik. Burada saat 1200’ye kadar hicbir sey yapmadan, muhabbet ederek bekledik. 1200’de uygun adim yemekhâneye, ögle yemegi (yayla corbasi, palamut izgara, zeytinyagli barbunya, kivi ve tahin helvasi).

1330’da ictima alaninda toplanma, tekrar egitim alanina. Saka gibi ama 1630’a kadar gene bos bos vakit öldürdük. Bu esnada baska bir manga bizim yerimize temizlik yapiyormus, sonradan ögrendik. Sabah atis yapilacak silahlarla geldik, fakat rivayete göre mühimmat, yani cephane gelmemis, o yüzden atisimiz yarina kaldi. 1630’da uygun adim geri dönüp aksam yemegine (ezogelin corba, etli nohut, sehriyeli bulgur, tursu). Bütün gün sadece bos bos dikilmekten baska bir sey yapmadigim icin acikmamistim, yemegi bosverip herkes yemekteyken kolay girerim diye internete gittim, hakikaten de salon bombostu. Cikista kantine ugradim, cay gelmisti, cay alip bir gün önce kahvaltida topladigim ballari atarak balli cay ictim.

1930’da ictima ve komutan saati. Komutan saatinde ikmal subayi basindan gecen bir olayi anlatti. Adam dövizli askerlik yapanlardan birinden bir dolabin tasinmasi icin yardim istemis, bu da yardim etmemis. Bu adam orada kalkip bir de ayaga „ben askere dolap tasimaya gelmedim, askerlik ögrenmeye geldim“ demez mi. Daha önce bahsettigim, bu tarz ukalaliklarda cogunlugun askerin yaninda yer almasi olayi gene yasandi. Ikmal subayi buna „madem askerlik ögrenmeye geldin, andimizi söyle“ dedi, söyleyemedi, G3 tüfeginin özelliklerini sordu, gene tis. Genel olarak burada iste dövizlilere ne kadar iyi davrandiklarini görüyoruz. Normalde bu adamin yemedigi dayak kalmamisti. Hayir, insanlarin genel olarak hayata bakisi da enteresan. At bir el, yardim et, ne olur? Fitigim var, dizim agriyor, belimden sakatim vs. desen kimse senden yardim istemez. Zaten bütün gün üc ögün karsiligi de facto camura salinmis manda gibi dikilmekten baska bir sey yapmiyorsun. Ama böyle lüzumsuz bir yüzsüzlük, lüzumsuz bir sakillik hakim bazilarina.

Neyse dövizlilere farkli muamelele konusu silah atmada da kendini gösteriyor. Cikip da „ben silah atmayacagim“ diyenler var mesela. Sonra ne oldu, atmadan gectiler mi bilmiyorum.

2045’ta koguslarda sayim, akabinde gene klasik aksam isleri, yattim. Bu gece yatak takimlarimi bos yataklardan biri ile degistirdim, yorgani yukari da cekmedim, sirtüstü dik bir sekilde uyumaya calistim, daha rahat ettim gibime geldi.

Gün 15&16 – 16&17 Ocak 2010 – Ikinci haftasonu

Ikinci ve son haftasonumuza geldik. Saat 0700’de kalkis, giyinme ve kahvaltidan sonra 0800’de ictimada toplandik, akabinde nizamiyeden ciktik. Burdur’da gecen haftasonu girdigimiz Oscar pastanesinde simit, karisik tost ve bogazima iyi gelir ümidiyle bol bol balli cay, bir de tabii bayagi bir gazete yüklenip saat 1100’e kadar gazete okudum. Bir kitap aldim, yukari asagi ana caddede 2 tur attiktan sonra ögle tatilinden cikmasini bekledigim Burdur Müzesi’ne gittim. Burdur Müzesi’ne mutlaka gidin. Bilhassa gecen haftasonu oldugu gibi bir tura katilmadiysaniz Burdur’un müzesi size Burdur’un etrafinda ne kadar tarihî yerlesim yöresi varsa, hepsi hakkinda bir fikir ve bilgi edinme sansi sunuyor. Gayet güzel düzenlenmis, ve ilgili bir sekilde gezildigi takdirde rahatlikla 1-2 saatinizi gecirebileceginiz bir müze.

Müze gezisinden sonra yapacak fazla bir sey olmadigi icin de 1430 gibi iceri girdim tekrar. Giriste bayagi kidemli (15 yildan fazla hizmeti olan) bir uzman cavusla bayagi bir süre Türkiye’de petrol ve enerji hakkinda konustuk. Yanimda öksürük surubu ve C vitamini almistim, onlara bir sey demediler. Iceride kitap falan okuyarak vakit gecirdim, saat 2000 gibi de yattim.

Pazar günü de gene 0700 gibi kalkis, bugün hava yagmurlu. Gene kahvaltiya gittik (tereyagi, 1 kalip beyaz peynir, bal, cay ve cirpilmis yumurta). Bogazim nedeniyle 3 bardak balli cay ictim, akabinde masalardan yenmemis 10 kutu bal topladim aksamlari kantinden cay alinca icine atarim diye. 0900’da ciktik, bugünkü planda Burdur Gölü’ne gitmek var. Dört arkadas ilk denemeyi yürüyerek yapiyoruz, gölün bayagi uzakta oldugunu bilmemize ragmen. Burdur’un kömürlü havasina girmeden nizamiye boyunca göl istikametinde yürümek hem temiz hava almak, hem de biraz etrafi görmek acisindan faydali oldu, misal askeriyenin ne kadar büyük bir sahada oldugunu ögrendik. Yalniz tabii 40 dakika kadar yürüdükten sonra yol sormamiz gerekti, tam o sirada bizim sansimiza bir halk otobüsü geldi, biz de firsat bu firsat bindik. Göl kiyisinda, belediye halk plaji dinlenme tesislerinde indik. Henüz tesisler acilmamisti, göl kiyisina indik. Su bayagi cekilmis, ona ragmen göl gözümüze bayagi büyük gözüktü. Gölün yazin muhtemelen cok daha güzel olan bir de kumsali var.

Neyse tesislerin sahibini telefonla cagirdik, geldiler, actilar. Baska bir bölükten bir grup da etlerini alip mangal yapmaya gelmisler. Biz 1100’e kadar oturduk, cay icip gözleme yedik, gazete okuduk. Tesislerin sahibi gölün sularinin 80’lerde yukaridaki asfalt yol hizasina kadar, 90’larda tesislerin hemen hizasina kadar oldugunu anlatti. Buna göre 80’lerden beri göl yaklasik 20m derinlik ve 100m satih kaybetmis demek. Anlattiklarina göre bunun nedeni gölün altindaki fay hatlari. Ciftcilerin gölden su cekmesi diye düsünmüstük, fakat daha önce de söyledikleri üzere Burdur Gölü’nün suyu fazlasiyla kükürtlü, bu nedenle icinde zaten balik da yasamiyor. Belediye tesislerinin isletmecisinin söyledigine göre göl suyu ile ciftcilik yapilmiyor, kendileri göl suyu ile cimenleri sulamislar, cimenler kurumus.

Neyse, saat 1100 gibi kalktik, otobüs duragina gittik. 15 dakika sonra otobüs geldi. Buradan geri dönmüyor henüz. Cendik’e kadar göl kiyisindaki kus gözlemevini ve GSGM Kamp Egitim Merkezi’ni gecerek gittik. Cendik otobüsün son duragi, oradan U dönüsü ile dönüyor otobüs. Sehirde carsi duraginda indik, ben gene sinemaya girdim: Nefes – Vatan Sagolsun. Filmi elbette askerdeyken farkli gözlerle izliyor insan, öte yandan pek de begenmedigimi belirteyim. Sinematografik olarak cok güzel cekimler, gercekten Türk sinemasini misal „Blackhawk Down“ gibi filmler seviyesine getiren bir film olmus. Hikâyenin kendisi de fena olmamakla beraber beni rahatsiz eden üc nokta oldu:

1) Film yeni, bilinmedik bir sey söylemiyor.
2) Film 28 yildir bitmeyen bu savasin nasil bitirilmesi gerektigi konusunda hicbir ipucu ya da cözüm önerisi sunmuyor.
3) Film PKK ve devami örgütler ile olan savasin devam etmesi gerektigini vurguluyor, yani „eski tas eski hamam – en kahraman Türk askeri!“.

1615 gibi nizamiyeden girdim, biraz kitap, gazete vs. okuyup saat 2000 gibi yattim. Gece gene bayagi öksürük nöbeti geldi. Artik kanaatim 1997 üretimi olan yataklar ve yastiklarda yillarca birikmis olan toz, mantar vb. seyler ya da yatakhânede üstü boya ile kapatilmis küfler nedeniyle öksürdügüm. Cünkü bana mi öyle geliyor bilmiyorum, yatakhâneye girince öksürügüm aziyor gibime geliyor. Yorgani attim, biraz rahatladim. Gece de arada uyanarak rahatsiz bir uyku uyudum.