Sunday 7 February 2010

Gün 15&16 – 16&17 Ocak 2010 – Ikinci haftasonu

Ikinci ve son haftasonumuza geldik. Saat 0700’de kalkis, giyinme ve kahvaltidan sonra 0800’de ictimada toplandik, akabinde nizamiyeden ciktik. Burdur’da gecen haftasonu girdigimiz Oscar pastanesinde simit, karisik tost ve bogazima iyi gelir ümidiyle bol bol balli cay, bir de tabii bayagi bir gazete yüklenip saat 1100’e kadar gazete okudum. Bir kitap aldim, yukari asagi ana caddede 2 tur attiktan sonra ögle tatilinden cikmasini bekledigim Burdur Müzesi’ne gittim. Burdur Müzesi’ne mutlaka gidin. Bilhassa gecen haftasonu oldugu gibi bir tura katilmadiysaniz Burdur’un müzesi size Burdur’un etrafinda ne kadar tarihî yerlesim yöresi varsa, hepsi hakkinda bir fikir ve bilgi edinme sansi sunuyor. Gayet güzel düzenlenmis, ve ilgili bir sekilde gezildigi takdirde rahatlikla 1-2 saatinizi gecirebileceginiz bir müze.

Müze gezisinden sonra yapacak fazla bir sey olmadigi icin de 1430 gibi iceri girdim tekrar. Giriste bayagi kidemli (15 yildan fazla hizmeti olan) bir uzman cavusla bayagi bir süre Türkiye’de petrol ve enerji hakkinda konustuk. Yanimda öksürük surubu ve C vitamini almistim, onlara bir sey demediler. Iceride kitap falan okuyarak vakit gecirdim, saat 2000 gibi de yattim.

Pazar günü de gene 0700 gibi kalkis, bugün hava yagmurlu. Gene kahvaltiya gittik (tereyagi, 1 kalip beyaz peynir, bal, cay ve cirpilmis yumurta). Bogazim nedeniyle 3 bardak balli cay ictim, akabinde masalardan yenmemis 10 kutu bal topladim aksamlari kantinden cay alinca icine atarim diye. 0900’da ciktik, bugünkü planda Burdur Gölü’ne gitmek var. Dört arkadas ilk denemeyi yürüyerek yapiyoruz, gölün bayagi uzakta oldugunu bilmemize ragmen. Burdur’un kömürlü havasina girmeden nizamiye boyunca göl istikametinde yürümek hem temiz hava almak, hem de biraz etrafi görmek acisindan faydali oldu, misal askeriyenin ne kadar büyük bir sahada oldugunu ögrendik. Yalniz tabii 40 dakika kadar yürüdükten sonra yol sormamiz gerekti, tam o sirada bizim sansimiza bir halk otobüsü geldi, biz de firsat bu firsat bindik. Göl kiyisinda, belediye halk plaji dinlenme tesislerinde indik. Henüz tesisler acilmamisti, göl kiyisina indik. Su bayagi cekilmis, ona ragmen göl gözümüze bayagi büyük gözüktü. Gölün yazin muhtemelen cok daha güzel olan bir de kumsali var.

Neyse tesislerin sahibini telefonla cagirdik, geldiler, actilar. Baska bir bölükten bir grup da etlerini alip mangal yapmaya gelmisler. Biz 1100’e kadar oturduk, cay icip gözleme yedik, gazete okuduk. Tesislerin sahibi gölün sularinin 80’lerde yukaridaki asfalt yol hizasina kadar, 90’larda tesislerin hemen hizasina kadar oldugunu anlatti. Buna göre 80’lerden beri göl yaklasik 20m derinlik ve 100m satih kaybetmis demek. Anlattiklarina göre bunun nedeni gölün altindaki fay hatlari. Ciftcilerin gölden su cekmesi diye düsünmüstük, fakat daha önce de söyledikleri üzere Burdur Gölü’nün suyu fazlasiyla kükürtlü, bu nedenle icinde zaten balik da yasamiyor. Belediye tesislerinin isletmecisinin söyledigine göre göl suyu ile ciftcilik yapilmiyor, kendileri göl suyu ile cimenleri sulamislar, cimenler kurumus.

Neyse, saat 1100 gibi kalktik, otobüs duragina gittik. 15 dakika sonra otobüs geldi. Buradan geri dönmüyor henüz. Cendik’e kadar göl kiyisindaki kus gözlemevini ve GSGM Kamp Egitim Merkezi’ni gecerek gittik. Cendik otobüsün son duragi, oradan U dönüsü ile dönüyor otobüs. Sehirde carsi duraginda indik, ben gene sinemaya girdim: Nefes – Vatan Sagolsun. Filmi elbette askerdeyken farkli gözlerle izliyor insan, öte yandan pek de begenmedigimi belirteyim. Sinematografik olarak cok güzel cekimler, gercekten Türk sinemasini misal „Blackhawk Down“ gibi filmler seviyesine getiren bir film olmus. Hikâyenin kendisi de fena olmamakla beraber beni rahatsiz eden üc nokta oldu:

1) Film yeni, bilinmedik bir sey söylemiyor.
2) Film 28 yildir bitmeyen bu savasin nasil bitirilmesi gerektigi konusunda hicbir ipucu ya da cözüm önerisi sunmuyor.
3) Film PKK ve devami örgütler ile olan savasin devam etmesi gerektigini vurguluyor, yani „eski tas eski hamam – en kahraman Türk askeri!“.

1615 gibi nizamiyeden girdim, biraz kitap, gazete vs. okuyup saat 2000 gibi yattim. Gece gene bayagi öksürük nöbeti geldi. Artik kanaatim 1997 üretimi olan yataklar ve yastiklarda yillarca birikmis olan toz, mantar vb. seyler ya da yatakhânede üstü boya ile kapatilmis küfler nedeniyle öksürdügüm. Cünkü bana mi öyle geliyor bilmiyorum, yatakhâneye girince öksürügüm aziyor gibime geliyor. Yorgani attim, biraz rahatladim. Gece de arada uyanarak rahatsiz bir uyku uyudum.

1 comment:

  1. Çıkınca bitti mi öksürük? Sanki alerjik astım gibi duruyor.

    Bu arada nefis bir site yapmışsın eline sağlık.

    ReplyDelete